12 Temmuz 2015 Pazar

BİR TÂRİH (!) DERGİSİNİN İFTİRÂ VE SALDIRILARINA YANIT


            Tarih Tarih adlı bir internet sitesi ve bir târih (!) dergisi var. İnternet sitesi üzerinden birkaç yıldan beri süren yayın, iki sayıdır da, dergi olarak devâm ediyor. Ben de yaklaşık bir yıl süreyle bu sitede, târihle ilgili makâleler kaleme aldım. Derginin iki sayısında da yazar olarak yer aldım.

            Bununla berâber ikinci sayının çıkışından birkaç gün öncesine kadar derginin çizgisinde hiçbir sıkıntı yoktu. Diyebilirim ki, özellikle yakın târihe yönelmekle berâber genel olarak Türk târihi alanında başarılı bir çizgileri vardı. Ancak ne olduysa, katıldıkları para ödüllü bir yarışmayı kazanmalarından sonra oldu. Zâten derginin sâhibi ve genel yayın yönetmeni konumunda olan Ahmet Özgür Türen de, bunu doğrulamakta ve şöyle demektedir:

            “Yarışmayı kazandık. Bu arkadaşlar da oy verdi. O zaman kendilerine kötü haberi veriyim. Biz o parayla, 600.000 kişilik Deniz Gezmiş sayfasını satın aldık.”

            Yâni tüm mes’ele, para ve çıkardan ibârettir. Oysa târih ile ilgili yazılıyorsa, bunun kuralları vardır. Târih bir bilimdir ve diğer bilimler gibi kuralları vardır. Onun sosyal bir bilim olması, laboratuvar ortamına sokulamaması, bilim dışı yapmaz. Dolayısıyla târih adına bir şeyler yapılacaksa, bir zahmet, bilimsel olmalıdır.

            Dergi, sosyal medya üzerinden İsmet İnönü, Deniz Gezmiş ve Nâzım Hikmet ile ilgili olumsuz yazanların engelleneceğine dâir bir açıklama yapmıştı. Elbette hakâret içeren bir yorumu silmek ya da kullanıcıyı engellemek doğaldır. Ancak hakâret ile olumsuz yorum arasında dağlar kadar fark vardır. Bu durumda, nasıl tarihçilik yapmaya kalkabilirsiniz ki? Bunu derginin sâhibi olan kişiye de sormuştum. Bunun sansür olduğunu, sansürcü zihniyetin ise aslâ bilimsellikten söz edemeyeceğini söylemiştim. Aldığım yanıt ise oldukça netti. Sansür bile olsa, olumsuz yoruma, yâni eleştiriye izin vermeyeceğini söylemişti. Bunun üzerine ben de, sosyal medya üzerinden şöyle bir metin kaleme almıştım.

            “Bir yıldır yazarlık yaptığım tarihtarih.com sitesi ile birinci sayısında yazarlık yaptığım Tarih Tarih Dergisi ile hiçbir ilgim yoktur. İkinci sayı için de, istek üzerine, yazı göndermiş olmamla berâber, yazımı geri çektiğimi ve yayınlanmasını istemediğimi bildiririm.

Târih, bir siyâset aracı değildir ve târih birikimimi hiçbir siyâsî yapının ve amacın emrine sokmam.

Bu duyuru aynı zaman Tarih Tarih Dergisi'ne de bir uyarıdır ve ikinci sayı için gönderilen yazının yayınlanmamasını istiyorum...

Bilginize..."

Ancak ne yazık ki, ikinci sayının basılmış olmasından dolayı, ikinci sayıda adım ve makâlem yer aldı. Tabiî olarak derginin çizgisindeki bu dönüşümün neden ikinci sayının basılmasından sonra olduğu da, düşünülmesi gereken bir şey.

            Bu metin üzerine derginin sâhibi olan kişi, bana ulaşmış ve sitemde bulunmuştu. Tabiî, buna karşı yanıtımı vermiştim ve kendisi de Atsız’a saygı duyduğunu söylemişti. Dün gece ise bu fikrinden de dönmüş olacak ki, doğrudan Atsız Hoca’nın şahsına saldırıyor ve şöyle diyordu:

“Necip Fazıl'ın Büyük Doğu dergisinde yazan kim? Atsız
Vahdettin hain değildir diyen kim ? Atsız
Kana bakarak kişiyi Türk ilan eden kim? Atsız (Bu en önemli)
Kemalizm'e türlü ters ifadelerde bulunan kim? Atsız
Dipnot: Atsız'ın kriterlerine göre ben Türk değilim. Ne yazık ki kanımda, bu ülke vatandaşlarının yüzde 80'i gibi başka milletler de bulunmaktadır.
Bugüne kadar peki neden Atsız paylaşımları yaptık?
Tümü kucaklamak için...
Çünkü takip edenlerin çoğu Atsız'ı tanımıyor.
Dinsiz olduğunu bilen bile çok az.
Bilinse sadece bu sebepten bile takipçilerinin yarısını kaybeder
Ama artık Tarih Tarih'in Atatürkçü bir sayfa gibi davranmasının vakti geldi. İnönü ve Nazım Hikmet gibi değer verdiğimiz kişilere her paylaşımda hakaret edilmesine müsaade edemezdim. Bir süredir bunun da ipuçlarını veriyorduk.
Atatürk milliyetçiliği denen kavramı neden yarattılar sanıyorsunuz?
İşte Atsız gibiler yüzünden.
Çünkü onların milliyetçiliği bu ülkeyi böler, parçalar, yok eder.”

Atsız Hoca’ya saygı (!) duyduğunu söyleyen bir kişinin hezeyânları diyerek geçebiliriz belki, ama hâyır, bu bir hezeyân olmanın ötesinde, Türkçülerin arasında yer bulmaya çalışan bir yapının sözleri olduğu için üzerinde durmak gerekiyor.

Dergi, “Gerçekleri derinlerde aramayın” sözüyle çıkıyor ve Mustafâ Armağan denen Atatürk düşmânına karşı olmak amacını taşıyor. Ancak görünen o ki, ters açıdan Derin Tarih’in kopyası olmaktan öteye gitmiyor. Nasıl ki, Derin Tarih, yalanlarla Atatürk’e saldırıyorsa, belli ki, bu da Atsız Hoca’ya saldırıyor.

Son yıllarda geçmişte dönemin şartlarına göre Maoist, Apocu, Kemalist olan ulusalcıların, bugünlerde kendilerini Türkçü gibi sunduklarını görüyoruz. Ancak bu kişilerin ne olduğunu anlamak için Atsız Hoca’nın varlığı, bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor. Atsız Hoca’nın yaptıkları, eserleri, fikirleriyle ortada olduğu ve onu aşma gibi bir durum olmadığı için doğrudan saldırmayı seçiyorlar. Ancak bunu yaparken, rezil bir biçimde, iftîrâ atarak ya da bel altına inerek yapıyorlar.

Şu yazılan saçmalıklara bir yanıt vermek gerekirse, en başta Necip Fâzıl’ın Büyük Doğu adlı dergisinde yazma mes’elesine gelelim. Necip Fâzıl’ın yaptıklarını, söylediklerini, eserlerini bilmeyen yoktur. Peki, böylesine bir kişi ile Atsız Hoca’nın berâber çalışabilmesi, nasıl mümkün olmuştur? Aslında bu sorunun yanıtı bellidir ve çok basittir. Ama bu kişi, bunu anlayabilecek zihniyete ve iyi niyete sâhib olmadığı için anlamamış ya da anlamak istememiştir. Bugün dünyâda ve Türkiye’de işvereni ile aynı zihniyete sâhib olan kaç kişi vardır ya da böyle bir gereklilik, var mıdır? Atsız Hoca’nın bir âile babası olduğunu ve insânî ihtiyâçları olduğunu, evini geçindirmesi gerektiğini unutup, ona böyle saldırmak, ancak deniz seviyesinin yüzlerce metre altında bir kişiliğe sâhib olmakla açıklanabilir. Ayrıca bu kişi, Atsız Hoca’nın Büyük Doğu’daki yazılarını da okumamıştır. Zîrâ okusa idi, o yazıların hiçbirinin Büyük Doğu çizgisinde olmadığını görürdü. Ama dediğim gibi, bunun için iyi niyetli olmak gerekir.

Atsız Hoca’nın Vahdeddîn için hâin değildir, demesini, ona saldırmak için kullanmak da yine deniz seviyesi altı bir özelliktir. Birincisi, Atsız Hoca, bir tarihçidir; ikincisi, ihânet, bir duygusal kavramdır. Üçüncüsü, Atsız Hoca’nın bu konudaki yazıp, söylediklerinin tamâmı belgelidir. Dolayısıyla Atsız Hoca, bir târihçi olarak bilimsel bir tavır sergilemekte, ancak bilimsellik iddiâsındakiler, bunu saldırmak için bahâne olarak kullanmaktadır.  

Atsız Hoca’yı kana bakarak Türklük güttüğü için eleştiren kişi, kendisini de büyük Atatürkçü olarak görüyor. Oysa Atatürk değil miydi, askerî okullara, hemşîre, veteriner ve öğretmen okullarına Türkiye vatandaşlığının yanında ırken Türk olma şartını getiren? Üstelik birkaç ay evvel, Atsız Hoca’yı kana dayalı Türkçü olduğu için saldıran bu kişi, Atatürk’ün bu emrini bildiren bir gazete haberini paylaşmıştı. Atatürk’ün kana dayalı millîyetçiliği ifâde eden sayısız sözüne de yer vermeye gerek yok, zâten. Üstelik öyle olmasaydı bile sosyolojik olarak da, yine, Atsız Hoca’nın görüşü doğrudur. İnsanlar, Türk olmayanların, Türk’üm demesinden, tuhâf bir haz duyuyor. Saçma bir millîyetçilik anlayışının eseri olan bir durum, ne yazık ki… Oysa, Almanya’da yaşayan bir Türk’ün, “Ben, kendimi Alman olarak hissediyorum” dese, ne düşünürler, acâba?

Yine Atsız Hoca’nın Kemalizm’e dâir eleştirilerine saldırıyor. Ancak okumadan yapılan bu eleştirilerde, hedefin Atatürk olmadığı ortadadır. Kemalizm adına hareket eden kesimlere yönelik bu eleştiriler, makâleyi okuyan herkesin görebileceği bir durumdur. Ama tabiî, görmek istemek ve kötü niyetli olmamak şartıyla.

Bu arada, bu kişi, kendisinin Türk olmadığını da, söylemiş. Elbette, kimsenin ırkı ile ilgilenecek değiliz. Ancak kendisinin söylediği gibi yarışmayı kazanıp, elde ettikleri meblağ, kendilerinin aslını ortaya koymuştur. Dediğim gibi kimsenin ırkı ile ilgilenecek değilim. Ama bunu söyledikten sonra Atsız Hoca’ya saldırmak ve Türkiye’nin %80’inin Türk olmadığını söylemek, saçmalık ve aptallık değilse nedir? Bunu söylemeye gerek yok, sanırım… Bu arada yine bilimsellik iddiâ eden birinin, %80 gibi bir rakama nasıl ulaştığını da merâk ediyorum. Ayrıca Türkler, mâdem %20 ise bütün bir ülkeye adını verebilmek, dilini benimsetebilmek, kültürünü kabûl ettirebilmek nasıl oluyor, bir zahmet açıklasın. Elbette kendilerinin herhangi sosyolojik ve antropolojik seviyesi olmadığı için böyle bir açıklama mümkün değil.

Artık şurası, iyice belli olmuştur ki, Atsız Hoca’nın dediği gibi “Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz”. Hele Atsız Hoca’ya saldırıp, üstelik Türk de olmadan Türkçü olunamaz. Kişiler istedikleri kadar Ziyâ Gök Alp çizgisinde olduklarını söylesinler, istedikleri kadar Atatürkçü olduklarını söylesinler, hiçbir gerçek, uzun süreli gizli kalmaz. Bu kişilerin gerçeği de, gizli kalmamıştır. Ancak üzgünüm ki, bir yıl gibi bir süre, yazar olarak destek vermiş oldum. Her insan aldanır, aldanmış olduk. Ancak suç, tekrarlanmadığı sürece, aldanan da değil, aldatandadır. Umarım bundan sonra da herkes, bu yüzü görmüş ve tanımış olur.

12 Temmûz 2015


KUTLU ALTAY KOCAOVA

3 yorum:

  1. Yazınız, 'Putlarız kırıyoruz' diyerek, Namık Kemale, Abdülhak Hamide, Mehmet Emine saldıran Nazım Hikmete, Atsız Atanın verdiği cevap değerinde. Bütün ömrünü Türklüğe vakfetmiş bir ad olan Atsız, ne olursa olsun, sahiplenmeli ve müdafaa edilmelidir. Teşekkürler.

    YanıtlaSil