15 Eylül 2015 Salı

KÖY ENSTİTÜLERİ

“Bu umumî şartlardan sonra bendeniz, bu kânûnda bir noktayı mahzûrlu görüyorum: O da 3. maddesi hükmile Köy Enstitüleri'ni, yalnız köy ilk okullarını bitiren çocuklara hasrediliyor. Şehir ve kasaba çocuklarının köylerle temasını kesiyor. Hâlbuki dünyânın her tarafında bu temâsı çoğaltmak için yeni yeni tedbirler alındığını görüyoruz. Büyük şehir çocuklarının köylere gitmelerini te'mîn için bütün milletler yarış ediyorlar. Biz ise, bir iki şehrimiz müstesnâ, İstanbul, İzmir, Bursa gibi diğerleri zâten mâhiyeti itibârile ufak olan ve halkının büyük bir kısmı ziraât yâni köy işlerile meşgul olan kasabamsı şehirlerde ve kasabalarımızın mekteblerinden çıkan ve belki de babasının ziraâtla ve yâhûd meyvacılıkla meşgul olan çocukları bile köylere almıyoruz. Şu hâlde 40 - 50 sene sonraki hayâtı tasvîr edersek memleketimiz ikiye ayrılmış olacaktır. Biri köylünün kendi ruhile terbiyesi, biri de şehirli kısmı. Hâlbûki bugün görüyoruz, gerek iktisâdî ve gerekse siyâsî bir takım doktrinlerle tıpkı ahlâkî mes'elede arzettiğim gibi büyük büyük teşekküllerle büyük devletler çok meşgûl oluyorlar. Biz şehir ve köy çocuklarına böyle birbirlerile kaynaştıracak yerde bir sâfiyet-i fikrîye ile ayırırsak, sonra acaba bu köylere başka taraflardan yapılacak telkînlerle günün birinde biz bu şehirlilerin karşısında başka fikirlerle onları mücehhez bulmaz mıyız?”

Kâzım Karabekir – 17 Nîsân 1940 – Köy Enstitüleri hakkında TBMM görüşmeleri

"Bendenizce Köy Enstitüleri, memlekette ilmî bir sûrette köylüyü kalkındırmak ve köylüyü terbiye etmek ve köylüye cihânı anlatmak için büyük bir teşebbüstür. Fakat bu teşebbüs köylüyü, şehre getirmek teşebbüsü değildir. Köylünün köyüne, arâzisine sevgi ile bağlı olarak köyünde çalışması için yapılmıştır."

Kâzım Nami Duru (Manisa Milletvekili) - 17 Nîsân 1940

"Arkadaşlar; bu kânûnla bizim yaptığımız şey, bir kopya değildir. Fakat indî, uydurma bir iş de değildir. Bizim yaptığımız bu işi, Bulgaristan'da başka mâhiyette görürsünüz, Meksika'da başka şekilde bulursunuz. İlk öğretim mes'elesini bundan bir asır evvel hâlletmiş memleketlerde de başka şekillere tesâdüf edersiniz. Biz hiç bir memleketin ilk tahsîl mes'elesini hâllederken aldığı tedbîrleri aynen almadık. Hepsinin târîhini biliyoruz, câhîli değiliz. Bunları kendi memleketimizin fiîlî hakîkatine ve içtimaî realitesine uyarak yapmış bulunuyoruz."

Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel - 17 Nîsân 1940

            Köy Enstitüleri, kurulduğu dönemden beri Türk eğitim sistemi içerisinde tartışılan kurumlar olmuşlardır. 1940’lı yılların köy eğitiminin temelini oluşturan bu yapı, bir kesim için muhteşem bir eser iken, bir kesim için ise tam tersi bir şekilde bozguncu bir yapıdır. Bu okullarla ilgili yapılan her iki yorumda, bilimsellikten uzak yorumlardır. Peki, Köy Enstitüleri’nin gerçekte durumu nasıldı?

            Köy Enstitüleri, 1940 yılında kurulmuş olan köy öğretmen okulları ile köy eğitim merkezleri denilebilecek kurumlardır. Geçmişteki köy öğretmen okulları ile ba’zı köy okullarının Alman nasyonel sosyalizmi ile Sovyet komünizmindeki “kollektivist” köy-tarım okullarının, Türkiye koşullarına uyarlanmasıyla oluşturulmuş kurumlardır. Her ne kadar gerek dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel,  gerek dönemin İlköğretim genel müdürü İsmâil Hakkı Tonguç ve diğer birçok kişi, Köy Enstitüleri’nin tamâmen millî bir kurum olduğunu ve hiçbir yerden etkilenme olmadığını söyleseler de, Köy Enstitüleri’nin kuruluşundan önceki yıllardan hem Almanya’da, hem de SSCB’de kurulan “kollektivist” köy-tarım okullarının, hem programı, hem hedefi ile Köy Enstitüleri arasında çok sayıda benzerlik bulunmaktadır. Kaldı ki, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in yukarıda alıntı yaptığım sözlerinde, sistemin, birçok ülkeden alınmış olduğu ortaya çıkmıştır.

            Yukarıda alıntı yaptığım üç konuşmada, “Köy Enstitüleri Hakkındaki Kânûn”un TBMM’ne sunulduğu 17 Nîsân 1940 târîhinde yapılmıştır. Kâzım Karabekir Paşa’nın konuşmasının tamâmına bakıldığında, genel olarak Köy Enstitüleri ile ilgili övücü sözler söylemektedir. Ancak alıntı yaptığım kısımda da görüleceği gibi bu kurum ile ilgili çekincelerini belirtmiştir. Gerçi Hasan Âli Yücel, buna, kendince bir cevâb verse de, bu cevâb, sâdece geçiştirme amacı taşıyan bir cevâb olmuştur.

         Karabekir Paşa’ya göre bu okulların kuruluş kânununda, sâdece köy çocuklarına açık olduğunun yer alması, köylü ve şehirli ayrımına yol açacaktır ve köy çocukları ile şehir çocuklarının farklı bir kültüre sâhib olmalarına yol açacaktır. Eğitimin en önemli amaçlarından biri, milleti birbirine yaklaştırma ve bölünmeyi engellemektir. Oysa böyle bir ayrımın, kânûnun 3. maddesine eklenmesi, devletin, bizzât kendi ayağına kurşun sıkması demektir. Kaldı ki, bu kurumun kaldırılmasından sonra yaşananlar ve birçok enstitü me’zûnunun yaptıkları, açık bir şekilde Karabekir Paşa’nın ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.

            Bununla berâber Köy Enstitüleri’nin bir Türkiye modeli ortaya koymuş olduğu muhakkaktır. Manisa milletvekili Kâzım Nami Duru’nun da ifâde ettiği gibi asıl mes’ele, köylünün köyünde kalarak, yaşamasını te’min etmektir. Oysa bilindiği üzere o dönemde 17 milyon olan Türkiye nüfusunun büyük bölümü köylerde yaşamaktadır. Bu yüzden de sanâyîleşmek isteyen ve fabrikalar açan Türkiye için bu aslâ kabûl edilemez bir durumdur. Zîrâ sanâyîleşmek için şehirlerde yeteri kadar işçi nüfûsuna ihtiyâc vardır. Bu ise ancak köyden, kente göç ile te’min edilebilirdi. Enstitüler ise bunun önüne geçtiği için Türkiye’nin sanâyileşmesi için ciddî bir engel teşkîl etmesi ihtimâli belirmiştir. Tabiî olarak Türkiye’nin sanâyîleşmesini, Köy Enstitüleri engelledi, gibi bir genelleme bilimselliğe ve gerçeğe uymaz. Ancak payını inkâr etmekte yanlış olur.

            Dışarıdan bakıldığında “köycü” gibi görünen bu kurum, var olduğu dönemde köylüye dönük “angarya” uygulaması, öğrencilerle berâber “köylüyü terbîye” gibi uygulamalardan dolayı köylerde de zamân zamân tepkiyle karşılanmıştır.


         Sonuç olarak bakıldığında Köy Enstitüleri’ni kuşbakışı olarak incelediğimizde, yanlış zamânda, yanlış amaçlarla, yanlış şekilde programlanmış ve yapılandırılmış, olumlu bir kurum olarak niteleyebiliriz. Bu yüzden de önce içi boşaltılmış ve işlevsizleştirilmiş, sonra da kapatılmıştır. Dışarıda olan her şeyi, aynen Türkiye’ye almanın, bunu yaparken de Türkiye’ye uyup uymayacağını düşünmeyenlerin, bu kurumların ortadan kaldırılmasında en büyük payı olduğu unutulmamalıdır.     

22 Kasım 2012

KUTLU ALTAY KOCAOVA       

5 yorum:

  1. Kutlu Hocam, karşılaştırıcı ve adil düşünce süzgecinden geçmiş yazınız keyifle okudum.
    Naçizane fikrim, gerçek tarih anlayışı da budur.
    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir yazı düşüncelerimi değiştirdi. Açıkçası köy enstitülerine daha farklı bakıyordum, kapatılmasının Türkiye için çok büyük kayıp olduğunu düşünüyordum...

    YanıtlaSil
  3. Gençliğimde Köy Enstitülerine tapardım. Şimdi ise çok akılcı bir proje olduklarını düşünmüyorum. Her köye her işten yarım yamalak anlayan öğretmen yerine her ilçeye birkaç doktor, ebe, veteriner, ziraatçi, mühendis, mimar .... yetiştirmek çok daha verimli, etkili ....

    Fakat Köy Enstitülerinin sanayileşmeye karşı etkisi tam Mehmet Altan masalı olmuş. Liberal ekonominin dinamiğindeki gibi tüketimi artıralım ülke sanayileşir. Şehre insan yığalım sanayileşir. Maalesef öyle olmuyor. Tüketim artarsa ithalat artıyor. Göç artınca sosyal sorunlu şehirleriniz olur. Başka birşey olmaz. Sizin sanayileşme için makro planınız (hammadde, ulaşım, pazarlama) yapmak içinde paranız varsa çalışacak insanda bulursunuz dert etmeyin. Atatürk dönemi öyledir. Plancı, planlı.

    YanıtlaSil