2 Mayıs 2017 Salı

3 MAYIS 1944 – 18 MAYIS 1944 PLANLI BİR ZULÜM


(Kaynak: Akgöz, Serkan, Basında Atsız, s.302, Bozkurt Yayınları, 1. Baskı, Mart 2016)

"Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan mes’elesi olduğu kadar bir vicdân ve kültür me’selesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikâmette çalışacağız."

1942 – Başbakan Şükrü Saracoğlu

1942 yılında döneminde başbakanı Şükrü Saracoğlu, bu sözleri söylediğinde, dünyâ, 2. Dünyâ Savaşı’nı yaşıyor, Alman orduları, Türkiye sınırına dayanıyor ve başta Avrupa’da olmak üzere bütün dünyâda kan, gövdeyi götürüyordu.

Türkiye, savaşın şartlarında savaş dışı kalmakla berâber, bu savaş dışılık, tam bir tarafsızlık değildir. Zîrâ Almanya’nın üstün olduğu günlerde, Türkiye’de ciddî bir Alman taraftarlığı vardı. Bunda artık klasikleşmiş İngiliz ve Rus düşmanlığının etkisi olduğu kadar, hükûmet yanlısı basının da payı büyüktü.

Ancak 1942-1943 kışında Almanların, Sovyetler Birliği karşısında, Stalingrad’da uğradıkları ünlü yenilgi ve peşinden gelen Sovyet karşı saldırısı, dünyâdaki durumu olduğu gibi Türkiye’deki durumu da etkilemişti. Daha birkaç ay öncesine kadar Alman taraftârı olan birçok gazete, şimdi tam tersi istîkâmette yerini almıştı.

1944 yılının başlarında ise artık, kesinleşen Sovyet-Amerikan gâlibiyeti, Türkiye’nin üzerine de olduğu gibi çökmüş ve Türkiye, bir tercih yapmak zorunda kalmıştı. Bir iki yıl öncesindeki gibi savaşa girmeden Almanya’yı destekleyen bir tutum mu, yoksa Sovyet-Amerikan birliğini destekleyen bir tutum mu?

Mayıs 1944’de yaşanan olaylar, Türkiye’nin o günlerdeki tercihini, dünyâya îlân etmişti. Bir yanda Türkiye’deki Türkçü-Turâncıların devletten tasfiyesi, etkisizleştirilmesi ve halk nazarında îtibarsızlaştırılması amacıyla gerçekleştirilen ve “3 Mayıs 1944”le özdeşleşen “Irkçılık-Turâncılık dâvâsı”; öte yanda da 18 Mayıs 1944’de Sovyetler Birliği’nin diktatör ve eli kanlı lideri Stalin’in emriyle ata yurt Kırım’dan sürülen yaklaşık 194 000 Türk. Bunun dışında Kasım 1943’de sürgün edilen, yaklaşık 75 000 Karaçay Türkü; Aralık 1943’de          130 000 Moğol Kalmuk; Mart 1944’de 25 000 Balkar Türkü ve Kasım 1944’de 89 000 Ahıska Türkü. Yânî 1943-1944 yıllarında sürgün edilen 500 binin üzerinde Türk.

Bir yanda 500 binden fazla sayıda sürgün edilen Türk; bir yanda sindirilmeye, ezilmeye ve etkisizleştirilmeye çalışılan Türkçüler ve bir yandan da sana sığınan kardeşini Sovyet Ruslara teslîm ederek, öldürülmelerine sebep olan ve Türk askerlerinin önünde, Ruslar tarafından öldürülen 146 Âzerbaycan Türkü.

* * *

Yaşananlar açıkça gösteriyor ki, 2. Dünyâ Savaşı’nı Sovyet-Amerikan bloğunun kazanacağının bellî olması üzerine Türkiye, bir karar vermiştir. Bu karar ise Türkiye’nin dışındaki Türklerin yok edilmesi pahasına, sessiz kalmak.

Atsız ve arkadaşlarının yargılandığı 3 Mayıs 1944 yargılamaları ile 18 Mayıs 1944’de gerçekleşen Kırım Sürgünü arasında, sâdece 15 gün olması, aslâ tesâdüf olamaz. Bu durum, bize açıkça göstermektedir ki, Kırım Sürgünü’nde Türkiye’nin ve dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile hükûmetinin haberi ve izni vardır. Hattâ bu ikili bir oyundur. Bu oyunun SSCB ayağında, Kırım Türklerine sürgün ve soykırım uygulanmış; Türkiye ayağında ise buna karşı sesini yükseltebilecek tek güç olan Türkçüler, ezilmeye çalışılmıştır.

İsmet İnönü ve hükûmeti, dış Türkleri fedâ ederek, onların kanı pahasına Sovyetlerle bu kirli oyuna girmiş ve yüzbinlerce Türk’ün kanını, eline bulaştırmıştır. Aslında bu konuda, en güzel söz, Âzerbaycan Türklüğünün yetiştirdiği, büyük şâir Almas Yıldırım’a âiddir.

“Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?
Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?
Rusların açtığı yaradan derin,
Anayurtta öz kardaştan gördüğüm.
Seslenseydim, ses çıkardı her taştan,
Ne beklersin sağırlaşan bir baştan.”

1942 yılında Türkçülüğünü haykıran başbakan Şükrü Saracoğlu, iki yıl sonra Türkler öldürülürken susuyordu. Kırım’da, Kafkasya’da, Türkistan’da, İdil-Ural’da yüzbinlerce Türk’ün kanı akarken, susuyordu. Ancak en kötüsü, bu sessizlik, çaresizlikten kaynaklanan bir sessizlik değil; planlı, bilinçli bir oyundan kaynaklanan bir sessizlikti.


KUTLU ALTAY KOCAOVA

16 Mayıs 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder