8 Aralık 2016 Perşembe

TÜRKİYE EĞİTİMİNİN SORUNLARI 1




            Türkiye eğitiminin sorunları, ne yazık ki, bir türlü çözülemeyen ve çözüm diye sunulan şeylerin yeni sorunlar yarattığı ve bir nevî kartopu gibi sürekli büyüdüğü sorunlardır. Bunlara sayısız örnek verilebilir. Gençlerin geleceksizliği, eğitimin özelleşmesi, dînîleşmesi, bilim karşıtı faâliyetler, ahlâkî çöküntü, yabancılaşma, san’at ve sporun dışlanması, öğretmen seçimindeki sıkıntılar, millîliğin yok olması, vd... Elbette bu liste uzatılabilir. Ben de buna göre tek tek bu sorunları inceleyeceğim ve nasıl çözüleceğine dâir fikirlerimi paylaşacağım. 

·         Geleceksizlik

         Geleceksizlik... Yâni insanların, kendi geleceklerini kadere bırakması, bu konuda düşünmekten, kafa yormaktan, çalışmaktan ve program yapmaktan vazgeçmesi. Yâni en önemli umut etmekten vazgeçmesi... Peki, bu duruma nasıl gelirler?

            Türkiye eğitimi, uzun yıllardır, sınav odaklı bir eğitim sistemine sâhibdir. Her ne kadar sık sık sistemler değişse de, farklı farklı programlar uygulamaya konsa da, sınav odaklı eğitim yapısının değişmediği görülmektedir. Bu ise çocukların ve gençlerin kaderini sınavlara devretmektedir.

            Her ne kadar bu konuda sağlıklı bir istatistik bulunmasa da, bir öğretmen olarak, öğrencilerin büyük kısmının, yapmak istedikleri mesleği sınavlarda alacakları puanlara göre belirlemek istediklerini söyleyebilirim. Oysa meslek seçiminde iki etken yer alır. Birincisi, yetenek; ikincisi ise ilgidir. Dolayısıyla sınavda belli derslerden aldığı puana göre meslek seçimi yapıldığında, bu berâberinde meslekî mutsuzluk, başarısızlık gibi sonuçları da getirecektir. Şimdiki sorumuz ise şu: Bu durum, nasıl oluştu?

            Türkiye’de özellikle üniversite giriş sınavları, en bilinen ve kanıksanan sınavlardır. Elbette, bunun alternatifinin ne olabileceği tartışılır ama bununla birlikte sınavları, Türk çocuklarının ve gençliğinin hayâtlarının merkezine koyan ve âileleri, eğitim yerine sınav başarılarına yönlendiren belli noktalar var. Onlardan söz etmek gerekiyor.

        Millî Eğitim Bakanlığı, Kasım 2007’de 2602 sayılı Ortaöğretim Kurumlarına Geçiş Yönergesi[1] ile berâber liseye girişler için yeni bir sınav sistemini ortaya koymuştur. Seviye Belirleme Sınavı adı verilen bu sınavın, diğerlerinden farkı, 6. ve 7. sınıflarında bu sınava girecek olmasıydı. Bunun dışında diğer sınavlarda soru çıkan dersler, bu sınavda da aynıydı.

         SBS ile berâber 6. sınıf öğrencilerinin sınavlara girecek olmasıyla berâber çocuklarda ve âilelerde sınav kaygısı, 5. ve hattâ 4. sınıflara kadar düştü. Bunun anlamı nedir? Bu, KPSS’yi de eklediğimizde, 9-25 yaş arasında olan ve öğretim hayâtını devâm ettiren herkesin, bu işten muzdârib olması demektir.

              Sınav merkezli hâle gelmiş bir öğrenci için yeteneklerini geliştirmek ya da farklı alanlara ilgi duymanın bir anlamı yoktur ya da sınavda işine yaramayacak bir kitâb okumanın, oyun oynamanın önemi yoktur. Bu konuda âileler de çok yanlış tavırlar sergilemektedir. Tek amacı, çocuk başarısı üzerinden reklam yapmak olan dershânelere (şimdiki adıyla etüd ve kurs merkezleri), çocuklarını yem etmektedirler.

            MEB, 2010 yılında kaldırdığı SBS ile ilgili hazırladığı raporda, bu sınava dâir şu eleştirileri getirmektedir:[2]

“- SBS sistemi dershaneye devam yaşını düşürmüş ve dershaneye devam oranlarını yükseltmiştir.
- SBS sistemi öğrencilerde sınav kaygısı düzeyini artırmaktadır.
- SBS sistemi öğrenciler üzerindeki aile ve çevre baskısını artırmaktadır.
- SBS, süreç odaklı olmaktan çok sınav odaklı bir sistemin ürünü olarak görülmektedir.”

          Üç yıl boyunca uygulanan ve milyonlarca öğrencinin mağdûr edildiği bir sistemin, sistemin yaratıcıları tarafından eleştirilmesinin tûhaflığının yanında bu sistemin sonuçlarının hâlâ devâm ettiğini görmek gerekiyor. SBS adı verilen bu sınavın yarattığı sıkıntılar, artık kanıksanmış üniversite ya da me’mûr seçme sınavları gibi değildir. Zîrâ 9-10 yaşından îtibâren bu korku ve kaygı ile yaşamaya başlayan bir çocuk ile 16-17 yaşından îtibâren bunu yaşamaya başlayan gencin durumu aynı olamaz. Bu sınav, 2010 yılında kaldırılmış olmasına ve yerine gelen TEOG sınav sisteminin, nisbeten daha olumlu olmasına rağmen, çocuğu 6. sınıfa giden birçok velî, hâlâ, kapatılmış olmalarına rağmen, dershâne kapılarında dolaşmaktadır. Bu konuda 14 yaşında, 8. sınıf öğrencisi olan bir öğrencimle yaşadığım şu diyalog, sorunun boyutlarını ortaya koyma noktasında ibret vericidir:

            “-   Kızım, sürekli uyukluyorsun. Uyumuyor musun?
-          Öğretmenim, gece birde yatabiliyorum.
-          İyi de kızım, sabah yedide ders başlıyor. Geç değil mi?
-          Öğretmenim, eve gece on ikide geliyorum. Anca uyuyabiliyorum.
-          Nasıl yâni? Gece on iki derken...
-          Öğretmenim, dershânedeyim. (Burada ünlü bir dershânenin adını veriyor.)
-          O, sa’âte kadar!
-         Öğretmenim, ben, okuldan sonra iki gibi dershâneye gidiyorum. Beşe kadar sürüyor. Sonra etütler ve ders çalışma başlıyor. Akşam on bire kadar sürüyor. Babam almaya geliyor.
-          Bu insanlık dışı... Hepinize böyle olamaz. İlk kez duyuyorum.
-          Öğretmenim, biz özelmişiz. O yüzden böyle yapıyorlar.”

Sonrasında bu öğrencimin âilesiyle de görüştüm ama pek sonuç aldığımı söyleyemem. Ancak ömrünün en güzel günleri, bir sınavın peşinde sürüklenen bir gencin geleceği ya da kişiliği adına, pek umutlu olmamak gerektiğini söyleyebilirim.

Bu noktada dershânelerin, doğru ve gerekli bir adım olarak kapatılmasından sonra, yerlerine açılan ve adına “temel liseler” ya da “temel ortaokullar” denilen okullardan da kısaca söz etmek gerekir. Kısaca söz edeceğim, zîrâ ileriki yazılarımda bu okullar ile ilgili geniş çaplı bilgi vereceğim.

Eğitimde özelleşme sıkıntısının yanında bu temel okullarla ilgili en önemli sıkıntının kısaca, yine sınav merkezli olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda hüküm verebilecek kadar çok öğrenci ile konuştuğum için söyleyebilirim ki, bu okullarda sâdece sınavlarda soru çıkan dersler verilmekte ve spor ile san’at dersleri verilmemektedir. Bu da buraya giden öğrenciler için sınav merkezli yaşam tarzını daha fazla dayatmaktadır.

Okullar, öğretimden daha fazla eğitim yeridir. Ancak ne yazık ki, değerler eğitimi denilen göstermelik hareketler olsa da, eğitim geride tutulmaktadır. Bu ise okulların, ahlâkî ve millî değerlerin öğretildiği yerler olmaktan çıkmasına neden olmaktadır.

Bilmemiz gerekir ki, geleceksizlik hastalığına yakalanan bireyler için olan ve olacakların hiçbir önemi yoktur. Zîrâ yaşananlar, onlar için bir anlam ifâde etmeyecektir. Onlar için şans oyunlarında, yarışmalarda, siyâsî partilerde gelecek aranır. Bütün ahlâkî değerler anlamsızlaşır ve toplum zamanla dağılma belirtileri gösterir. 

Peki, buna karşı ne yapılabilir? Öncelikle öğrencilerin, sınav merkezli bir yaşam oluşturmalarının önüne geçmek için TEOG ile atılan olumlu adımların, okullar aracılığıyla âilelere iletilmesi sağlanmalıdır. Bu sistem ile eski dershâne anlayışının getirdiği sıkıntılara gerek olmadığı vurgulanmalıdır. Bakanlık, ayrıca bu konuda görsel ve yazılı basın ile sosyal medya ve interneti de kullanmalıdır. Ayrıca özellikle sözel derslerde, kitâb okumanın teşvîki açısından ödüllendirme yapılmalıdır. Bu konuda not ile ödüllendirme, çok daha etkili olacaktır. Ayrıca öğrencilerin yetenekli olduğu alanlar, erken yaşlarda tesbît edilip, buna uygun bir eğitim periyodu izlemesi sağlanmalıdır. Meselâ spor ya da san’ata yetenekli çocuklar, bu alanlara yönlendirilmelidir. Kalemi güçlü olan öğrencilerin yazarlık yolunun açılması ve daha çok kitâb okumasının sağlanması gerekir. Sayısal ya da bilimsel alanlara yetenekli olan öğrencilere de buna uygun eğitim verilmelidir. Ancak ne olursa olsun, öğrencilere genel kültür, millî ve ahlâkî değerler ile san’at ve spor eğitimlerinin verilmesi gerekmektedir. 

            Elbette Türkiye gibi büyük bir nüfûsa sâhib olan ülkelerde sınavsız bir sistem, ne yazık ki, şimdilik çok zordur. Ama bunun eğitim açısından daha uygun bir şekle sokulması mümkündür. Meselâ üniversite sınavında tıbba girmek isteyen bir öğrenciye bu alanla ilgili dersler verilebilir ve bununla ilgili sorular sorulabilir. Aynı şekilde edebiyâtla ya da târihle ilgili eğitim almak isteyen öğrencilere de buna uygun eğitim verilebilir. Bâzıları için bunlar, oldukça zor olabilir. Ancak şurası açıktır ki, var olan sistemin yarattığı sıkıntıların sonucu olan zorluklarla kıyaslandığında ortaya çıkan kolaylık görülmektedir. Yeter ki, Türk gençliğinin eğitimi hakkında olumlu isteklerimiz olsun...

KUTLU ALTAY KOCAOVA

2 Temmûz 2016





[1] T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi, c.70, s.2602, ss.941, Kasım 2007
[2] T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, Seviye Belirleme Sınavının Değerlendirilmesi, s.11 Ankara, Kasım 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder