Şimdiye
kadar Haçlı Seferleri ve Haçlılarla ilgili sayısız çalışma yapılmıştır. Aynı
şekilde bu savaşların taraflarından birini oluşturan Türklerle ilgili de
sayısız çalışma yapılmıştır. Ancak Haçlı Seferleri’ne Haçlı ordularının
içerisinde katılan Hristiyan Türklerle ilgili bir çalışma yapılmamıştır.
Ancak, elbette ki, bu konuda bir
çalışma olmaması, bu konudaki gerçekliğin üzerini örtemez. Son dönemde yazılan
Haçlı Seferleri ile ilgili kaynaklarda bilgiler sınırlı olsa
da, birinci el kaynak olarak nitelenen kaynaklarda, yeteri kadar
bilgi bulunmaktadır.
Bu arada şu noktayı da, vurgulamamız
gerekir. Haçlı ordularında yer alan Türklerin bir kısmı farklı Avrupalı
devletlerin, bir kısmı da bizzât kendi başbuğlarının emri altında yer
almışlardır.
Bununla berâber öncelikle Haçlı
Seferleri’ne bakmamız gerekiyor. Bilindiği gibi Haçlı Seferleri, Papa II.
Urbanus’un 27 Kasım 1095 târihinde, Fransa’nın iç kesimlerinde yer alan
Clermont’ta toplanan konsilde, Müslümân Doğu’ya yönelik bir seferi îlân
etmesiyle başlamıştır. Tabiî olarak sonraki târihlerde (1101, 1147, 1189, 1202)
tekrarlanmıştır. Elbette sonraki seferlerin hiçbiri birincisi kadar etkili ve
kuvvetli olmasa da, Haçlı seferleri düşüncesi ortadan kalkana kadar bölgedeki
etkisini sürdürmüştür.
Haçlı Seferleri’nin ortaya
çıkmasında, en temel sebep, Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik durumdur.
Ticâret yollarının Müslümân toplumların elinde olması, ekonomik olarak büyük
sıkıntılar yaşayan Avrupalı Hristiyan toplumlar üzerinde önemli etkilere yol
açmıştır. Dînî bir harekât gibi sunulmasına rağmen seferlerin, tamâmen ekonomik
amaçlara dayandığını göz ardı edemeyiz. Hattâ bu konuda bâzı târihçiler, Haçlı
Seferleri’nin tanımını şu şekilde yapmaktadır:
“Haçlı
Seferleri ortaçağda, Avrupalıların Akdeniz ticaretinden, dolayısıyla merkezî
dünya ticaretinden daha çok pay elde etmek için Akdeniz ticaret yollarını
Avrupalılara kapayan İslam devletlerini yararak, Doğu Akdeniz ticaret
kavşakları ve limanları aracılığıyla ipek ve baharat ticareti yollarını ele
geçirdikleri askerî harekâtın adıdır.”[1]
Bu durumu şöyle niteleyebiliriz.
Hindistan’dan ya da Çin’den gelen ürünler, en fazla İslâm ülkeleri üzerinden
geçmekte ve Avrupa’ya bu şekilde ulaşmaktadır. Dolayısıyla bu ürünler,
Avrupa’ya ulaştığında aşırı yüksek fiâtlara sebep olmaktadır. Oysa Doğu Akdeniz
bölgesi ele geçirilebilirse, Kızıldeniz kıyılarına da ulaşılmış olur ve İpek ya
da Baharat yolu gibi uluslar arası ticâret yollarının varış noktası, ele
geçirilmiş olur. Kızıldeniz kıyılarında kurulacak tersâne ve limanlar ile de
deniz yoluyla Hindistan ve Çin’e ulaşmak zor değildir. Tabiî Avrupa’nın bu
düşüncesi, ancak coğrâfî keşiflerle berâber gerçekleşmiştir.
Avrupalıların, deniz yoluyla
doğrudan Hindistan’a ve Çin’e ulaşmayı öğrendiği coğrâfî keşiflere kadar İpek,
Baharat, Kürk ve benzeri uluslar arası ticâret yolları için sürekli savaşlar
yapılmıştır. Öz olarak Türk-Çin, Bizans-İrân, Türk-İrân, Arap-Bizans, Arap-İrân,
Türk-Bizans savaşlarının temelinde bu vardır. Diyebiliriz ki, Haçlı Seferleri,
bu savaşlara, Avrupa’nın tek ve büyük bir güç olarak dâhil olup, bu yolları
kendi kontrolüne alma çabasıdır. Elbette bu çabada, Müslümânların cihâd, gazâ gibi
dînî kavramları kullanması gibi Hristiyanlar da haç ve Îsâ gibi dînî kavramları
kullanmışlardır.
Avrupalı toplumların her kesimi için
de bu seferler, büyük bir kurtuluş kapısı olarak görülmüştür. Kilise için dînî
ve ekonomik gücünü arttırma fırsatı; krallar, prensler ve diğer yöneticiler
için yeni topraklar ile ekonomik ve siyâsî gücünü arttırma fırsatı; sıradan
halk için ise bir şekilde zengin olma ya da öldüğünde cennete gitme fırsatı.
Ama ne olursa olsun, Papa II. Urbanus’un başlattığı birinci seferden îtibâren
Haçlı Seferleri, Avrupalı toplumların geneline hitâb etmeyi başarmıştır.
Bununla berâber Haçlı Seferleri’nin
Papalık merkezli Katolik Avrupa’nın dışında ikinci ayağını ise Bizans
oluşturmaktadır. Her ne kadar sonradan, Bizans için bir felâkete dönüşmüş olsa
da, Müslümân Türklere (Selçuklu) karşı Bizans için Haçlı Seferleri kurtarıcı
olmuştur. Zîrâ Malazgird Meydân Muharebesi’nden hemen sonra Türk kitlelerinin
Anadolu’ya girmeye başlaması ile berâber Bizans, çok kısa sürede bütün
Anadolu’yu kaybetmiştir. Öyle ki, 1078-1080 dolaylarında İstanbul ve Çanakkale
boğazlarına kadar Türkler ulaşmayı başarmıştır. Dolayısıyla Bizans için Haçlı
Seferleri, kaybettiği topraklarının bir kısmını geri almak için fırsat
olmuştur. İznik, Kütahya, İzmir ve daha birçok şehri geri almışlardır. Özellikle
19 Haziran 1097 târihinde İznik’in geri alınışı tamâmen Haçlı ordularının
başarısıdır. Bununla berâber dönemin Bizans imparatoru Aleksios Komnenos, bu
yardımın karşılığında yapması gerekenleri yapmamıştır.[2] Bu
ise sonraki seferlerde, Haçlıların Bizans’a karşı olumsuz tavır ve fikrin
içerisinde olmasının sebepleri arasında olmuştur.
*
* *
Çalışmamızın konusunu oluşturan
Haçlı orduları içerisinde yer alan Haçlı Türklerle ilgili olarak öncelikle şunu
söylememiz gerekir. Bunların bir kısmı, Katolik Hristiyanlığı benimseyen, yâni
Papa’ya dînî bağlılığı olan Türkler iken, bir kısmı da Ortodoks Hristiyanlığı
benimseyen, yâni Bizans’a dînî bağlılığı olan Türklerdir. Birinci kısımdakiler,
genelde Avrupalı orduların içerisinde ya da kendi başbuğlarının emrinde yer
alırken, ikinci kısımdakiler daha ziyâde Bizans ordusunda yer almıştır. Bunun
dışında Anadolu çevresindeki Gürcü, Ermenî ve benzeri devlet ve devletçiklerde
de Hristiyan Türklerin varlığı, bilinen bir gerçektir.
Haçlı Türklerin büyük çoğunluğunu
Kumanlar oluştururken, çok az bir kısmını da Hristiyan olan Peçenek, Oğuz ve
benzeri Türk boyları oluşturmuştur. Bu noktada bâzı Haçlı kroniklerinden ve
dönemin Arap kaynaklarından alıntılar yapacağım.
4. Haçlı Seferi’nin önde gelen isimlerinden
olan Fransız mareşal Geoffroi de Villehardouin ile yine 4. Haçlı Seferi’nin
önemli isimlerinden olan ve “İmparator Henri” olarak bilinen Henri de
Valenciennes’in kronikleri ile 1. ve 2. Haçlı Seferleri’ni gören ve kaleme alan
Arap kökenli İbn Kalânisî’nin eseri, bu noktada bize ışık tutmaktadır.
Şimdi 1. ve 2. Haçlı Seferi’nden
başlayabiliriz.
1. ve 2. Haçlı Seferleri’ni gören
Arap kökenli İbn Kalânisî, Haçlıların yanında savaşan bir Türk birliğinden
şöyle söz etmektedir:
“Böylece
şehirlerine yakın olduğu için ahali başlarına gelen talihsizliklerden şikâyet
ederek Tarablus’u elinde bulunduran Kadı Fahr’ül Mulûk Ebû Ali ‘Ammâr b.
Muhammed b. ‘Ammâr’a başvurdu. [Kadı] isteklerine kavuşmaları için onlara
yardım edeceğine ve oraya bir birlik göndereceğine söz verdi. Ordusundan
dikkate değer derecede büyük bir birliği onlara gönderdi. Ordu şehre girdi ve
Türklere karşı yerli halk da onlara katıldı. Böylece Türkleri yendiler, onları
şehirden atarak şehri ele geçirdiler.”[3]
Burada anlatılan olayda doğrudan
Türkler ifâdesinin geçmesi çok ilginçtir. Zîrâ o dönemde Türkler, genellikle
Selçuklu ve ona bağlı beylik ve atabeylikler için kullanılırdı. Bununla berâber
burada ifâde edilen Türklerin başında bulunan Tâcü’l Mulûk, Müslümân bir
Türk’tür. Onun emrindeki Türklerin ise çoğu Hristiyandır. Ancak burada dikkâte
değer bir nokta vardır. İbn Kalânisî, eserinin birçok yerinde Türklere ilişkin
övgülerde bulunmaktadır. Haçlı ordularına karşı (Frenkler diye geçmektedir),
Selçuklu, Artuklu ve benzeri Türk orduları için de Türkler ifâdesini
kullanmaktadır. Yâni çeşitli Türk boy ve hânedânlıklarını ayrı ayrı ele
almamakta, sâdece ırk adıyla değerlendirmektedir.
Başka bir kısımda da Hristiyan
Gürcülerin saldırısı anlatılmaktadır. İbn Kalânisî, bu kısımda Türkler ya da
Kumanlar dememektedir. Ancak o dönemdeki Gürcü Krallığı’nın ordusu, tamâmen
Kumanlardan oluştuğu için bunu da eklemek gerekmektedir.
“Bu
sene [515 senesi (29 Mart 1121 – 18 Mart 1122) – K.A.K.] Gürcülerin Durûb’da ortaya çıktıkları ve
Melik Tuğrul’un topraklarına girdikleri haberi geldi. Melik Tuğrul, Sâhib -i
Haleb Emîr Necme’d-Dîn İl-Gâzî b. Artuk’tan, Türkmenlerden ve Emîr Dübeys b.
Sadaka b. Mazyad’dan yardım istedi. Onun bu davetine icabet ettiler. Gürcü
ordusu korku içinde kaçtı.” [4]
Ayrıca İbn Kalânisî, “Durkubûliyye”
dediği, Haçlı ordusunun içinde görev yapan ve Müslümân Türklerin eline esîr
düşen, Haçlı Türk askerlerinden de söz etmekte ve şöyle demektedir:
“Komutanları,
kale ve illerinin valilerinden her biri tek başına bir at üzerine oturtuldu;
hepsi de zırhlarını, miğferlerini kuşanmış vaziyette idiler ve ellerinde de
bayraklar vardı. Piyadeler, yani Sercündiyye ve ed-Durkubûliyye ise üçer dörder
ya da bundan az ve çok olmak üzere birbirlerine bağlanmışlardı.”[5]
Ayrıca 3. Haçlı Seferi dönemindeki
muharebelerden biri olan Arsuf Muharebesi’nde de Türkopol denilen Haçlı Türk
askerlerini görüyoruz. İngiliz kralı 1. Richard emrinde savaşan bu Türklerin
sayısı, bâzı kaynaklarda on bini bulmaktadır. Ancak bu sayı, abartılı olsa da,
birkaç bin civârında Türk kökenli paralı askerin Haçlı saflarında savaştığını
söyleyebiliriz.
İbn Kalânisî’nin, “Durkubûliyye”
dediği, Bizans kaynakları üzerinden de “Türkopol” olarak nitelendirilen bu
paralı Türk askerleri, ilk olarak Bizans ordusunda görülmüştür. Sonrasında ise
hem Bizans, hem de çeşitli Avrupalı ülkelerin ordularında yer almışlardır. Osmanlı
döneminde Karaman Rûmları denilen ve 1923 tehcîriyle Yunanistan’a gönderilen
topluluğun, bunların ardılları olduğunu söyleyen birçok ciddî târihçi
bulunmaktadır.
Bunun dışında kendi başbuğunun
emrinde savaşan Türkler de bulunmaktadır. Gerçi Balkanlarda yaşanan olaylardan
dolayı çoğunluğu Haçlılara karşı savaşsa da, bir kısmının Haçlıların yanında
savaştığı da görülmektedir.
Bu konuda 4. Haçlı Seferi sırasında bizzât
olayların içinde olan Fransız mareşal Geoffroi de Villehardouin, şöyle
demektedir:
“357.
O geceyi de öyle geçirip Paskalya bayramının perşembe sabahını ettiler (14
Nisan 1205) ve ayini dinleyip yemek yediler. O sırada Kumanlar çadırlara kadar
koşarak geldiler; ve alarm verildi ve herkes silahlarına koştu ve düzenli savaş
birlikleri kamptan çıkıp daha önce konuşulduğu gibi saf tuttu.”[6]
Burada görüldüğü gibi Kumanlar,
önemli bir görevde değiller. Ancak bir nevî gözcü ya da haberci gibi oldukları
görülüyor. Bununla berâber baskını yapanlar da Valak Kralı Kaloyan’ın emrindeki
Kumanlar ile Valaklardır. Buna göre Kumanların arasında da farklılığın olduğunu
söyleyebiliriz. Villehardouin, devâmında şöyle demektedir:
“358.
İlk önce Kont Louis birliğiyle birlikte dışarı çıktı ve Kumanların peşinden
gitti ve onları takip ettiğini İmparator Baudouin’e bildirdi. Heyhat! Akşam
yaptıkları düzenlemeyi ne çabuk unutmuşlardı! Kumanları böyle iki fersah
izleyip uzun süre kovaladılar. Ve sonra Kumanlar onlara doğru döndü ve
haykırmaya ve ok atmaya başladılar.”[7]
Burada Bulgar Kralı Kaloyan’ın
emrinde Bizans için savaşan bir Kuman-Valak ordusunun olduğunu görüyoruz.
Sonraki kısımlarında da Kaloyan’ın Kuman-Valak ordusunu, yine Bizans’a yardım
için gönderdiğini görüyoruz.
“404.
Ve Valak ve Bulgar Kralı Kaloyan da köşesine çekilmemişti; çok zengin ve güçlü
bir adamdı ve çok sayıda Kuman ve Valak topladı. Noel’den üç hafta sonra onları
Romania [Doğu Roma - K.A.K.] topraklarına, Hadrianapolis ve Didymoteikhon’dakilere yardım etmek
üzere gönderdi; onlar da bundan güç ve cesaret alarak daha çok akın yapmaya
başladılar.”[8]
“410.
Kumanlar ve Valaklar ve Bizanslılar muzaffer bir biçimde, iyi atlar ve iyi
zırhlar ele geçirerek geri döndüler.”[9]
“461.
O zaman Kaloyan kendi orduları ve gelip ona katılmış büyük bir Kuman ordusuyla birlikte
Valakia’dan [şimdiki Romanya – K.A.K.] çıktı ve Romania’ya girdi. Ve Kumanlar
Konstantinopolis kapılarına kadar geldi.”
Görüldüğü gibi Bizans’a destek veren
Kumanlar, Haçlı ordularına karşı önemli savaşlar vermişlerdir. Bununla birlikte
kroniklerde adı geçen ve Bulgar kralı olarak yer alan Kaloyan’ın kim olduğunu
da, bu konuyu kavramak adına bilmek gerekir.
Kaloyan, Kuman Türkleri’nden bir
Bulgar kralıdır. Bir Hristiyan olan Kaloyan ile Papa III. Innocentius’un
yazışmaları, oldukça ilginçtir. Bu yazışmalarda Papa, Bulgar kilisesi ile
Katolik kilisesinin birleşmesini istemiş ve Bulgar ülkesinde bir piskoposluk
ile siyâsî destek teklîf etmiştir. Bununla berâber Haçlıların davranışlarından
ve Bizans’ın yardım isteklerinden dolayı sürekli olarak İstanbul’a yerleşen Haçlı
ordularıyla savaşmak durumunda kalmıştır. Kaloyan zamânında Bulgar krallığı,
İstanbul’u, Edirne’yi, Selânik’i kuşatabilecek bir güce dönüşmüş ve büyük bir
Balkan devleti hâline gelmiştir. Bununla berâber Kaloyan, 1207 yılında kendi
gibi Kuman olan Manastır adında bir Kuman başbuğu tarafından öldürülmüştür.
Ondan sonra yerine gelen yeğeni Boril ise yengesi ile evlenmiştir.[10] [11] [12]
Kaloyan’ın yaşamına ve dönemin
Bulgar devlet yapısına bakıldığında, Bulgarların henüz Slavlaşmadığını ve hâlâ
Türk özelliği gösterdiğini görmekteyiz. Kaloyan’in ölümü ile Osmanlı Türkleri’nin
Balkanlara gelmesi arasındaki aşağı yukarı yüz elli yıllık sürede bu
asimilasyonun ilerlediğini ve ne yazık ki, Osmanlı Türk egemenliği altında
tamamlandığını görüyoruz. Bu ise dîn farklılığının sonuçlarının yıkıcı bir
göstergesidir.
*
* *
Sonuç olarak, elbette genele
bakıldığında Haçlı saflarında yer alan Türklerin sayısının pek fazla olduğunu
söyleyemeyiz. Ancak yine de azımsanamayacak kadar bir Türk gücünün de, Haçlı
saflarında yer aldığını görmekteyiz. Bununla berâber bu gücün çoğunluğunun Kumanlardan
oluştuğu ise açıkça ortadadır.
Türkler, çoğunlukla İslâm’a inanan
ve bu yüzden de bu savaşların bir tarafını oluşturan millet konumundadır. Hattâ
az sayıdaki Arab hükümdâr ya da komutanı saymazsak, neredeyse tek başına Haçlı
Seferleri’nin Müslümân tarafını oluşturmuşlardır. Ancak bununla berâber savaşın
karşı tarafında da Türklerin Hristiyan soydaşlarının da olduğunu görmemiz
gerekiyor.
Haçlı Seferleri’nde var olan Haçlı
Türklerin varlığı bilinmeden, incelenmeden, Anadolu’nun Türkleşmesi, Bizans’ın
yıkılması ve daha birçok unsurun anlaşılması mümkün değildir.
KAYNAKÇA
·
Ayönü, Yusuf, "Batı Anadolu'daki
Türk Yayılışına Karşı Bizans İmparatorluğu'nun Kuman-Alan Topluluklarını
Balkanlardan Anadolu'ya Nakletmesi", Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi,
c.76, s.276, y. 2012 Ağustos
·
de Villehardouin, Geoffroi; de
Valenciennes, Henri, IV. Haçlı Seferi Kronikleri, s. 106, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, İstanbul, 2008
·
Demirkent, Işın, "Haçlı Seferleri
Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri", ”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Dergisi, s.35, İstanbul, 1994
·
Gökbel, Ahmet, "Kıpçaklar ve
Kumanlar", Türkler Ansiklopedisi, c.2, s.1301, Ankara, 2002
·
İbn Kalânisî, Şam Tarihine Zeyl, I. ve
II. Haçlı Seferleri Dönemi, s.9, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Âli
Yücel Klasikler Dizisi, İstanbul, 2015
·
Kırpık, Güray, “Haçlılar ve İpek Yolu”,
Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar 2012, s.61, ss.173, Ankara
2012
·
Küçüksipahioğlu, Birsel, “Birinci Haçlı
Seferi'nin Bir Görgü Tanığı: Raimundus Aguilers”, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, s.59, ss.19, İstanbul, 2014
·
Runciman, Steven, Haçlı Seferleri
Tarihi, Türk Tarih Kurumu, 2008
·
Stoyanov, Valeri, "Bulgar Tarihinde
Kumanlar (XI-XIV. Yüzyıllar)", Türkler Ansiklopedisi, c.2, s.1415, Ankara,
2002
[1] Kırpık,
Güray, “Haçlılar ve İpek Yolu”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
Bahar 2012, s.61, ss.173, Ankara 2012
[2]
Küçüksipahioğlu, Birsel, “Birinci Haçlı Seferi'nin Bir Görgü Tanığı: Raimundus
Aguilers”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, s.59, ss.19,
İstanbul, 2014
[3] İbn
Kalânisî, Şam Tarihine Zeyl, I. ve II. Haçlı Seferleri Dönemi, s.9, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, İstanbul, 2015
[4] a.g.e.,
s.85
[5] a.g.e.,
s.201
[6] de Villehardouin, Geoffroi; de Valenciennes,
Henri, IV. Haçlı Seferi Kronikleri, s. 106, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, İstanbul, 2008
[7] a.g.e
[8] a.g.e.,
s.121
[9] a.g.e.,
s.122
[10] Gökbel,
Ahmet, "Kıpçaklar ve Kumanlar", Türkler Ansiklopedisi, c.2, s.1301,
Ankara, 2002
[11] Stoyanov,
Valeri, "Bulgar Tarihinde Kumanlar (XI-XIV. Yüzyıllar)", Türkler
Ansiklopedisi, c.2, s.1415, Ankara, 2002
[12] a.g.e.,
s.1434
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder