Türkiye’de son dönemde çok sayıda
dergi çıkmaya başladı. Dergilerin, gazetelerin, kitapların çoğalması, elbette
çok güzel bir gelişmedir. Ancak gönül ister ki, bu eserler, her açıdan üst
seviyede olsunlar. Ancak ne yazık ki, bu pek mümkün olmuyor.
Yeni çıkan bu dergilerden biri de,
Türk Sözü Dergisi’dir. Türkçülük iddiâsında bulunan bu derginin yöneticileri,
sosyal medya üzerinde bir paylaşımda bulunmuşlar ve şöyle demişlerdi:
“1) Türkçülük
Atsız yüzünden 'Irkçı ve Turancı' olarak görülmüştür.
2) Alpaslan
Türkeş 'Irkçı ve Turancı' Türkçülüğü; Türk-İslam çizgisine çekmiştir.
Bu ikisinin
Atatürk'ün uygulamalı Türkçülük anlayışıyla ilgisi yoktur.
Atatürk sizce
'Irkçı ve Turancı' ya da Türk-İslamcı mıdır?
Elini vicdanına koyan ve beynini okuduğu kitaplara adayan birisi
aksini iddia edebilir mi? Edeceğini biliyoruz çünkü kendi tutku ve
romantizmleri için Atatürk'ü alet etmelerine alıştık.”
Elbette her kişi, istediği gibi düşünmekte ve istediklerini,
hakâret etmeden, istediği gibi ifâde etmekte özgürdür. Ben de bu düşünce ile
onlara on altı soru sordum. Onlarda tam 21 gün sonra, bir cevap metni
yayınladılar. Girişinde ise şöyle dediler: “Takipçilerimiz arasından bir kişi,
bize 16 adet -bazıları kendi içerisinde tutarsız olan- soru gönderdi”. İsim
belirtme nezâketinde bulunmayan ve böyle yaparak, kendilerini üstte tuttuğunu
sanan dergi yöneticileri, sorularımın bâzılarının kendi içerisinde tutarsız
olduğunu da belirtmişler. Ancak hangi sorumun tutarsız olduğuna dâir bir şey
yok.
Aşağıda sorduğum sorular ve onların verdiği cevaplar ile benim
karşı cevaplarımı okuyacaksınız.
1.
Turancı
değilseniz, Türkiye dışındaki Türklerle ilgili düşünceniz nedir?
Türk Sözü Dergisi: Öncelikle
şunu sormak gerek: “Türkiye dışındaki Türkleri düşünebilmek için Turancı olmak
mı gerek?
Yaşadıkları ulusal sınırlar içerisinde “milli benliklerini” rahatça
yaşayamıyorlarsa bu bize elbette üzüntü verir. Ama şu an olduğu gibi
“emperyalist güçler”le özgürleşeceklerine inanmak safdillilik olur. Yani bu
noktada kalbimiz duygusal çarpsa da gerçeklerle yaşamayı yeğliyoruz. Ne
Çin’deki Uygurlar, ne İran’daki Türkler, ne de Kırım’daki Türkler bize Turan’ı
özendirecek bir ışık vermemektedir. Rusya, Çin ve İran bize göre daha
“Avrasyacı ve Doğulu”dur. Ve önemle belirtiriz ki; bu Türkler hakkında bizim
hiçbir manevra alanımız yoktur. Bu da bizim işbirlikçi siyasi partilerimizin ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu cepheyi göz önüne serer. İlk önce cephemizi
Doğuya taşımalı ve Atatürk’ün köklere dönüş hareketini ileri götürmeliyiz.
Celladımıza aşık olma durumumuz ortadan kaldırılmadığı sürece Turan sadece
“serap”tır.
Sözgelimi günümüz koşullarında her Türk’ün bulunduğu devlette
“mutlu bütünlüğü” ya da “mutsuz bütünlüğü” sağlamasını isteriz. “Mutsuz
bütünlük”, benliğini yansıtmak istediğinde içinde bulunduğu devlet tarafından
sürekli engellenendir. Biz bu mutsuz bütünlüğün emperyalist devletler
tarafından maşa olarak kullanılmasına da karşıyız.(Rabia Kadir örneği)
Türkçülük bir din değildir. Bu nedenle akan giden zaman içinde elbette
değişkenlik ve gelişme gösterecektir. Sözgelimi Sovyet Rusya çökmesine rağmen
hala Rusya’yı komünist, “moskof” sanan Türkçüler elbette “Kırım, savaş,
özgürleş!” diyeceklerdir. Ya da atom bombasının icat edilip kullanıldığı çağda
“kahramanlıklar çağı” diye bağıracaklardır, şaşırmıyoruz.
Kutlu Altay Kocaova: Diyorsunuz
ki, “Türkiye dışındaki Türkleri düşünebilmek için Turancı olmak mı
gerek?”. Eğer mes’eleye Türklük penceresinden bakıyorsanız, elbette Tûrancı
olmak gerekir. Çünkü Kerkük, Karabağ, Doğu Türkistan ya da Kırım’da yaşananlar,
sizi bir Türk olarak rahatsız ediyorsa, bu, onları da Türk olarak gördüğünüzü
gösterir. Yok, eğer siz Tûrancılığı reddediyorsanız, yâni Türk Birliği’ni
reddediyorsanız, Türkiye dışındaki Türklerle, ancak hümanist ya da
enternasyonalist bir görüşle ilgilenebilirsiniz. Bunun dışında diğer Türklerle
ilgilenmenizin imkânı yoktur. Bu soru ise apaçık bir çelişkidir. Ancak ne yazık
ki, bunun farkında değilsiniz.
“… emperyalist güçler”le
özgürleşeceklerine inanmak safdillilik olur” diyor ve iki cümle sonra “Ne
Çin’deki Uygurlar, ne İran’daki Türkler, ne de Kırım’daki Türkler bize Turan’ı
özendirecek bir ışık vermemektedir. Rusya, Çin ve İran bize göre daha
“Avrasyacı ve Doğulu”dur”. Öncelikle ABD ve AB’nin hangi politikası, Çin’den
ayrı bir Doğu Türkistan, İrân’dan ayrı bir Güney Âzerbaycan, Rusya ya da
Ukrayna’dan ayrı bir Kırım öngörüyor. Merâk etmeyin, hiçbirimiz Batı eliyle
bağımsız bir Türk devleti kurulmayacağını ve Batı’nın da böyle bir düşüncesi
olmadığını biliyoruz. Peki, siz, neden bunu bilmiyorsunuz? Üstelik bilmediğiniz
gibi, Doğu Türkistan, Güney Âzerbaycan ve Kırım bağımsızlık hareketlerini, bu
şekilde suçlayarak, zayıflatmaya çalışıyorsunuz. Farkında değilsiniz. Bununla
berâber Rusya, Çin ya da İrân’ın doğulu ve Avrasyalı olması, ne demektir?
Doğulu ya da Batılı olmak, övünülecek ya da eleştirilecek bir şey midir?
“Celladımıza aşık olma durumumuz ortadan kaldırılmadığı sürece
Turan sadece “serap”tır”. Celladımıza âşık olma durumu… Türkiye’yi
yönetenlerin, Batı’ya olan bağlılığı, elbette, bağımsızlığa zarar ve çok kötü
bir durumdur. Ancak sizin teklif ettiğiniz, cephemizi “Doğu’ya taşımalı” sözü,
sizin fikir açısından Amerikan ya da Avrupacılardan farklı olmadığınızı gösteriyor.
Batı ya da Doğu’nun, bizim için farkı yoktur. Olması gereken Batı ya da Doğu’ya
yönelmek değil, Türklüğe yönelmektir. Kırım’daki Rus işgâline, Rusluğu kabûl
etmeyen Türklerin, sürgün edilmesi tehdidine rağmen hâlâ celladlar arasında
ayrım yapmanız, sizin de kendi celladınıza âşık olduğunuzu gösteriyor. Ama
farkında değilsiniz… En kötüsü de zâten bu.
Râbiâ Kadir örneği üzerinden “emperyalist devletler tarafından maşa
olarak kullanılmasına da karşıyız” diyorsunuz. Mâlûm Râbiâ Kadir, ABD’de yaşayan
bir Doğu Türkistanlıdır. Ancak günümüzde Doğu Türkistan hareketinin en önemli
isimleri arasındadır. Bununla berâber Çin Halk Cumhûriyeti’nin kendisi hakkında
yaptığı yayınlar ortadadır. Elbette herkes eleştirilir. Ama merâk ediyorum,
Râbiâ Kadir, maşa olarak ne yapıyor? ABD’de yaşıyor olması, onu neden maşa
yapsın? Kaldı ki, Çin gibi bir düşmâna sâhib olan bir ülkenin, başka bir
devletle ilişki kurması, neden onu maşa yapsın? Atatürk’ün İstiklâl Savaşı
döneminde Sovyetlerle işbirliği yapması, üstelik sosyalizm îlânı konusunda,
Sovyetler’i umutlandıracak kadar, onu maşa mı yapmaktadır? Elbette hâyır…
Türkçülük, her fikir gibi bir fikirdir ve kimse, Türkçülüğü dîn
olarak görmemektedir. Bununla berâber Kırım Türklüğü için savaşılmasını
isteyenlerin, Rusya’yı hâlâ komünist sanmadığını bilmeniz gerekirdi. Elbette
Kırım Türklüğü zayıftır; elbette Kerkük Türklüğü zayıftır; Güney Âzerbaycan ve
Doğu Türkistan Türklüğü zayıftır. Ama bu, bağımsızlık için savaşmaya engel mi?
Bu mantıkla, İstiklâl Savaşı’nın ilk döneminde, henüz Kuvvâ-i Millîye
döneminde, bizim savaşmayıp, teslimiyeti kabûl etmemiz gerekirdi. Ancak bunu
algılayabilmenizi beklemiyorum, tabiî ki…
2.
Sizin için
Türk, nedir?
Türk Sözü Dergisi: Türk
sözü; dilimizde cins ismi olarak güç, kuvvet manasındadır. 1832 (Hammer)
yılından beri birbirinden farklı bir düzineye yakın mana verilen Türk
kelimesini bir Uygur Türk belgesindeki mevcudiyeti yolu ile yukarıdaki manada
olduğu kesinleşmiştir.”
(İbrahim Kafesoğlu-Türk İslam Sentezi, Ötüken 2008)
Türk ve İnsanlık
“Bütün bir insanlıktan bir şey duymuyor musun, insanlığı sevmiyor
musun? Çok ve pek çok şeyler duyuyorum ve seviyorum. Fakat ıssız dağlar başında
koyunlarını güden yarım çarıklı Türk çobanı, bana daha çok şeyler duyuruyor.
Daha çok sevgiler sindiriyor! O kadar ki, insanlık eski Mısırlarıyla,
Yunanistanlarıyla, Romalarıyla ve bunlar bütün güzel eserleriyle ayağa
kalksalar ve yanı başlarında bugünün kendi verimleri olan bütün medeniyeti,
musikisiyle, şiirleriyle, sanatlarıyla ve bütün eserleriyle gözümün önüne
dikseler, dikilseler benim gözüm, benim duygum, benim sevgim yine ıssız dağlar
başında, yanık kavalını üfleyen, yarım çarıklı Türk çobanındadır. O, bunların
hepsinin üstündedir.”
(M. E. Bozkurt, Atatürk İhtilali, Kaynak Yayınları, 2008)
Türk’ün Tarifi
“Türkler dediğimiz zaman, etnografya, filoloji ve tarihle ilgisi
olanların bazen “Türk-Tatar”, bazen ” Türk-Tatar-Moğol” diye andıkları bir
ırktan gelme, adetleri, dilleri birbirine pek yakın, tarihi hayatları birbirine
karışmış olan kavim ve kabilelerin tamamını murad ediyoruz. Bu açıdan İranlı ve
Avrupalı bazı yazarların ve onlara uyarak bazı Osmanlı yazarlarının Tatar
dedikleri Kazanlılar, Azerbaycanlılar… ilahiri(gibi) ile beraber, Kırgızlar,
Yakutlar da “Türkler” tâbirinin içinde demektir.”
(Yusuf Akçura-Türkçülüğün Tarihi,Kaynak Yayınları 2013)
Sözgelimi; sorunuzun etimolojik, duygusal ve siyasal olarak
yanıtları yukarıda alıntılanmıştır.
Üç düşünürün tanımlarına katılıyoruz. Sorunuzun birçok yanıtı
olmasını göz önüne alarak bilimsel, duygusal ve siyasal olarak yanıtladık.
Kafesoğlu’nu bilimsel, M.Esat Bozkurt’u duygusal ve Akçura’yı siyasal olarak
alıyoruz.
Kutlu Altay Kocaova: Genel
olarak üç farklı bakış açısı ile verilmiş bir cevap. Ancak siyasal olarak
Akçura’yı benimsediğinizi söylüyorsunuz. Yusuf Akçura’nın Türk tanımını kabûl
ettiğinizi söylüyorsunuz. Peki, Türkiye dışındaki Türkleri kabûl edip, onları,
Türk milletinin dışında nasıl tutuyorsunuz? Yazınızın başında benim sorularımın
kendi içinde çeliştiğini söylüyorsunuz. Ama Türk milleti içerisinde görmediğiniz
insanları, nasıl Türk olarak kabûl ediyorsunuz? Ayrıca böyle bir fikir
çelişkisinin içinde bocalamanıza rağmen, bunu nasıl fark edemiyorsunuz?
3.
Size göre Türk
milleti kimler oluşturur?
Türk Sözü Dergisi: Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir.
Kutlu Altay Kocaova: 1924
anayasasında ilk defâ yer almış olan ve Atatürk tarafından ifâde edilen bu söz,
Türkiye’de yaşayanların anayasal ifâdesidir. Uluslararası ilişkiler göz önüne
alındığında, doğru bulmasam bile, anlaşılabilir. Ancak siz, Türk olarak, sâdece
Türkiye Türkleri’ni kabûl etmiş oluyorsunuz. Oysa “Sizin için Türk nedir”
soruma verdiğiniz cevapta, siyasal olarak Akçura’yı aldığınızı söylemiştiniz.
Diğer Türkleri, Türk kabûl edip; Türk milletine dâhil etmemek nasıl bir şeydir?
Ayrıca böyle bir hakkı, kim, kime verebilir? Siz, diğer Türklerin, Türk
milletine dâhil olma hakkını neye göre engelleyebiliyorsunuz?
4.
Size göre
Türkiye dışındaki Türkler ve Türk devletleri, Türk milletinin ve Türk yurdunun
parçası mıdır?
Türk Sözü Dergisi: Türk
yurdundan kastettiğiniz, Türkiye Cumhuriyeti ise (ki bize göre öyledir) bir
parçası değillerdir. Her birinin ayrı yurdu, ayrı devleti vardır.
Kutlu Altay Kocaova: Yurt,
bir milletin yaşadığı ve evi olarak kabûl ettiği yerdir. Dolayısıyla Türk
yurdu, Türk milletinin yaşadığı yerdir. Yâni buna göre Türkiye dışındaki
Türklerin ve Türk devletlerinin, yurt kabûl ettiği yerler, Türk yurdunun
parçasıdır. “Her birinin ayrı, ayrı devleti vardır” diyorsunuz. Elbette
yönetimler, ayrıdır. Bu yurdun ayrı olduğunu göstermez. Diğer Türklerin
topraklarını, Türk yurdu içerisinde görmediğiniz için, elbette orada yaşananlar
ya da o toprakların, el değiştirmesi, sizin için sorun değildir. Kaldı ki,
Kırım’ın Rusya tarafından işgâl edilmesini normal görmeniz de, bunun
göstergesidir. Bu arada KKTC de, Türkiye’den ayrı bir devlet olduğu için, size
göre Kıbrıs, Türk yurdu olmadığı için, orayı savunmanın da bir anlamı
yoktur.
5.
Turancılığı,
neden günlük siyâsetin parçası gibi algılıyorsunuz?
Türk Sözü Dergisi: Kendilerine
Turancı diyenler, Turancılığı siyasal söylemlerinde en önde tuttukları için,
Türkiye’nin güncel gereksinimleri yerine Turancılıkla ilgilendikleri için
gerçek gündemden uzaklar. Aslında Turancılığı bu denli kutsayan insanların
‘Turancılığı” bu denli ayağa düşürmeleri, bizi şaşırtıyor.
Ancak bizce, Turancılık bir harekete geçirici ülkü, bir uzak
idealdir. Türk Sözü olarak günlük siyasetle, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları
ile ilgilendiğimiz için, Turancılıkla ilgilenmiyoruz.
Kutlu Altay Kocaova: Bu
cevabınız, günlük siyâset hakkında bilginizin olmadığını göstermektedir. Günlük
siyâset, bir yerde, temeli olmayan, günden güne değişen ve güncel konular
üzerinden yapılan siyasettir. Tûrancıların, Tûrancılığı söylemlerinin en önünde
tutması, Tûrancılığı, günlük siyâsetin parçası yapmaz. Bir komünist, komünizmi
söyleminin en önüne yerleştirdiği zaman komünizmi günlük siyâset hâline
getirmiyorsa, aynı şey Tûrancılar için geçerlidir.
“Günlük siyasetle, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları ile
ilgilendiğimiz için, Turancılıkla ilgilenmiyoruz” diyorsunuz. Günlük siyâsetle
ilgilenmek, övünülecek bir şey değildir. Bununla berâber Türkiye’nin çıkarları
ile ilgilenmeniz de, takdîre şâyan. Ne de olsa, biz Tûrancılar, bunu
bilmediğimiz için Türkiye’nin çıkarları ile ilgilenemiyoruz.
6.
Günümüzde
Türkiye'de NATO'nun var olması ve Kürd nüfûsu varlığı, neden gelecekte Tûran'ın
gerçekleşmesi ihtimâlini ortadan kaldırsın?
Türk Sözü Dergisi: Gelecekteki
ihtimal üzerine konuşmuyoruz, şu anı ve hatta geçmişi düşünüyoruz. Görüyoruz
ki, Nato ve onun yarattığı tahribat, bize ilk ülkü olarak “tam bağımsızlığı”
ele almamızı emrediyor. Tam bağımsızlıktan sonra Turancılar, bu hedefte
ilerleyebilir.
Kürt nüfus varlığının Turan ihtimali ile ilişkisine dair bir
beyanımız bulunmamaktadır.
Kutlu Altay Kocaova: Burkay
Kılavuz’a verdiğiz cevapta, “10 milyondan fazla Kürt'ün yaşadığı bir ülkede
'ırkçı' ve topraklarının stratejik noktalarında Nato karargahları olan bir
ülkede 'Turancı' nasıl olunabilir? Bu olsa olsa 'Von Papen' hezeyanıdır”
diyorsunuz.
Tûrancılar, yâni bizler, hiçbir zaman, Tûran’ın bugünden yarına
gerçekleşeceğini söylemedik. Zâten bu, böyle bir düşünce ve ülkü de değildir.
Dolayısıyla gelecekteki ihtimal üzerine konuşmuyoruz, diyen sizler, gelecekte
olması istenen bir ülküyü, fikri, bugüne bakarak yok saymış oluyorsunuz.
Bununla berâber elbette bunun için Türkiye’nin güçlenmesi ve NATO, Rusya, Çin,
İrân gibi emperyalist güçlerle olan ilişkisini, belli bir seviyeye oturtması gerekir.
Bunu inkâr eden kimse yok. Ancak siz, NATO’nun var olduğu bir ülkede, Türk
Birliği’nin imkânsızlığını söyleyerek, sanki Türk Birliği ile NATO’nun aynı
dönemde var olacağını düşündüğümüzü vurgulamış oluyorsunuz. Bu büyük bir
yanlıştır.
2. Dünyâ Savaşı sırasında Türkiye’de görev yapan Von Papen
üzerinden Tûrancılığı vurmaya kalkmak ise çok gülünç bir harekettir.
Türkiye’deki birçok liberal ve sosyalist yazarın iddialarının peşinden gidip,
savaş yıllarında Türkçülerin, Almanlardan, Papen aracılığı ile destek aldığını
iddiâ etmek ve bu palavraya sorgusuz inanmak ise Türkçülük iddiâsında bulunan,
ancak bir câhilden başka bir şey olmayanların hezeyanıdır.
7. Atsız Hoca'nın "Köy Enstitüleri"nin kapatılmasındaki
"büyük" rolü nedir?
8. Türkiye'nin dönem gereği olarak anti-Sovyet oluşu ve bundan
dolayı anti-komünist olması, neden Atsız'ın günâhı olsun ya da bu bir günâh
mıdır?
Türk Sözü Dergisi: (7.ve
8. soruya ortak yanıt) Öncelikle “Köy Enstitüleri” konusunu hiçbir zaman 2.
Dünya Savaşı’ndan ve onun getirdiği siyasi iklimden ayıramayız. Eğer bu siyasi
iklim yıllarını dikkatle incelersek görülecektir ki; savaşın aldığı şekle göre,
iç politikada çeşitli manevralar gerçekleşmiştir. Rusya’nın gerilediği
dönemlerde artan Von Papen, Alman hayranlığı ve beraberinde gelen Turan hayali,
Almanya’nın gerilediği dönemde “Irkçılık-Turancılık” aşamasına dönüşmüştür. Köy
Enstitüleri meselesi bu olaylardan ayrı görülemez çünkü İsmet İnönü’nün siyasi
manevraları birbirlerine düşman olan kadrolar yetiştirmiştir. Nihayetinde
Irkçılık-Turancılık, DTCF Olayları ve Kenan Öner-Hasan Ali Yücel davası
arasında bağlantılar vardır.
Bu aşamalar “komünist avı ve cadı kazanına” dönüşmüştür. Aynı
zamanlarda Köy Enstitüleri bu avdan payına düşeni almış ve “milli ülkü”den
yoksun bireyler yetiştirmekle suçlanmıştır. Bu tarihler aynı zamanda Amerika
yörüngesine girdiğimiz tarihlerdir ve ne gariptir ki bu sürecin benzeri ABD’de
yaşanmıştır. (McCarthycilik)
Şimdi, “Atsız tüm bunların neresindeydi?” diye soracak olursanız; Atsız’ın
makaleleri bu konudaki en büyük yanıt olacaktır. A’dan Z’ye dönemin ilerici ve
üretici insanları komünist yaftalamasına tutulmuştur. Atsız’ın bu
suçlamalarıyla birlikte Türk Milliyetçilerinde Köy Enstitülerine karşı bir
düşünce oluşmuş ve bu üniversitelere sıçramıştır.
Atsız’ın saldırgan tutumu onu siyasi mevki sahipleri için
“kullanışlı” kılmıştır. Dönemin tüm kavgaları İsmet İnönü’nün siyasi
manevralarından çıkmıştır ve o hepsinden sıyrıksız kurtulmuştur.
Kutlu Altay Kocaova: Atsız
Hoca’yı Köy Enstitüleri’nin kapatılmasında, büyük pay sâhibi olmakla
suçladıktan sonra, yapmanız gereken konu ile ilgili makâlelerinden alıntı
yapmaktır. Onun anti-komünist makâlelerini ortaya koymak, apaçık bir çarpıtmadır.
1944-1945 arasını hapiste geçiren ve 1947’ye kadar dâvâsı devam eden Atsız
Hoca’nın, Türkiye Cumhûriyeti’nde etki yaratabilmesi mümkün değildir. Köy
Enstitüleri, kurulduğu günden beri tartışılan kurumlar olmuştur. Hattâ “Köy
Enstitüleri Kânunu”, TBMM’ye geldiğinde tartışmalar başlamıştır. Burada uzun
uzun yazmayacağım. Ama dilerseniz, “Köy Enstitüleri”[1]
başlıklı yazımı okuyarak, bu tartışmalar hakkında bilgi sâhibi olabilirsiniz.
“Atsız’ın bu suçlamalarıyla birlikte Türk Milliyetçilerinde Köy
Enstitülerine karşı bir düşünce oluşmuş ve bu üniversitelere sıçramıştır”
diyorsunuz. Atsız Hoca’nın hiçbir makâlesinde, Köy Enstitüleri’ne karşı bir
suçlama yoktur. Bu sözünüz ise apaçık bir iftiradır. Umarım, bu sözünüz,
câhilliğinizden kaynaklanıyordur. Zîrâ aksi takdirde birer iftirâcı olmuş
olacaksınız.
Yazının diğer kısımları, Türkiye Cumhûriyeti’nin savaş sırasındaki
tutumu ile ilgilidir. Atsız Hoca’yı ve Tûrancıları, devlet politikaları ile
vurmak ise çarpıtmanın ötesinde bir durumdur.
9. Atatürk dönemindeki uygulamalar, açıkça "ırk
millîyetçiliği" iken, bunu reddetmenin ne gereği var?
Türk Sözü Dergisi: Atatürk
dönemi ırkçı uygulamalardan kasıt, antropoloji araştırmaları, kafatası
ölçümleri, dil devrimleri, tarih tezleri ise, bunlar tümüyle bilimsel
uygulamalardır. Köken araştırmaları tarihsel ve toplumsal içerik taşımakla
birlikte, yüzyıllardır Batı tarafından aşağılanmış Türklerin aşağı
olmadıklarının ve uygarlık yapıcı olduklarının kanıtlanması, herhangi bir
üstünlüğün olmadığının ortaya çıkarılmasını amaçlayan araştırmalardır. Kafatası
ölçümü araştırmalarında, Anadolu ve Trakya’da yaşayan ve Müslüman olan halkın
ortalama fiziksel özellikleri ortaya çıkarılmıştır. Kafatası ölçümlerinde,
etnik unsurlar ayrılmamıştır. Irk sınıflaması, biyolojik değil, kültüreldir.
Dil çalışmaları ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulus-devlet
yapılanmasındaki en önemli yapı taşlarından birisidir. Türk devrimleri
bağlamında eğitim ve öğretim birliği, harf devrimi, dil devrimi birlikte
düşünülmelidir. Sözgelimi, Atatürk döneminde, bu bağlamda ırk milliyetçiliğine
dayanan bir uygulama görülmemektedir. Ve bunun söyleme geçtiği en önemli şey
“Ne mutlu Türk doğana değil, Ne mutlu Türk’üm diyenedir.”.
Kutlu Altay Kocaova: Antropoloji
araştırmaları, kafatası ölçümleri, dil devrimleri, tarih tezleri, bir kişinin
ırk millîyetçisi olduğunu göstermez. Bununla berâber o kişinin, sözleri ve
uygulamaları, fikir vermek için yeterlidir.
Atatürk, Nutuk’ta “Kanını taşıyandan, başkasına inanma”[2]
demektedir. Bu apaçık bir şekilde ırk millîyetçiliğine işâret eden bir sözdür.
Ayrıca yine Nutuk’ta yer alan “Efendiler, bu vesile ile muhterem milletime şunu
tavsiye ederim ki: sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı
adamların kanındaki, vicdanındaki cevheri asliyi, çok iyi tahlil etmek
dikkatinden, bir an feragat etmesin!”[3]
sözü de yeterince açık bir sözdür.
Atatürk’ün bu konuda daha sayısız sözü ve uygulaması vardır. Ancak
burada hepsine yer vermeyi gerekli görmüyorum.
Buna göre 14.06.1934 târihli ve 2510 sayılı İskân Kânunu, bize
yeteri kadar fikir vermektedir. Bu kânunun 1. maddesi şöyledir:
“Muhacir ve mültecilerle göçebelerin ve gezginci çingenelerin
yurt içinde yerleştirilmeleri; Türk kültürüne bağlılık ve nüfus oturuş ve
yayılışının düzeltilmesi amaciyle Bakanlar Kurulunca yapılacak programa uygun
olarak İçişleri ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıklarınca tertiplenir.”
Ayrıca 4. maddesi de şöyledir:
“Madde 4 - A: Türk
kültürüne bağlı olmıyanlar,
B: Anarşistler,
C: Casuslar,
Ç: Göçebe çingeneler,
D: Memleket dışına
çıkarılmış olanlar, Türkiye'ye muhacir olarak alınmazlar.”
Söz konusu kânunun
her iki maddesinde de Çingenelere karşı apaçık bir tavır vardır. Gerek bu
kânun, gerek 1924 târihli askerî okullara giriş şartları arasına “Türk ırkından
olma” şartının eklenmesi, ırka dayanan anlayışın ürünleridir.
Türk olduğunu
söylemekten utanan insanlara, Atatürk’ün Türk olduklarını gururla söylemeleri
için söylediği “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü çarpıtmayı ise hiçbir zaman
anlamıyorum. Atatürk, “Ne mutlu Türk’üm diyene” derken, Türk olmayanlara
Türk’üm deyin dememiştir. Kaldı ki, buna kimsenin hakkı da yoktur. Türk olmayan
biri Türk değildir ve Türk’üm demesinin hiçbir anlamı olmadığı gibi soyunu
inkâr etmektir. Bir Türk’ün “Alman’ım” demesi ne ise, Türk olmayan birinin
“Türk’üm” demesi de, odur. O kadar yanlıştır. Ama tabiî bunu da anlamanızı
beklemiyorum.
10. Atsız'ın fikirleri bütünleşmeyi engelliyorsa, Atatürk'ün
fikirleri nasıl bütünleştirici oluyor?
Türk Sözü Dergisi: Atatürk’ün
uygulamalarında ırkçılık olmadığını yukarıda belirttik. Bu nedenle bu soruya
ayrıca yanıt vermeye gerek duymuyoruz.
Kutlu Altay Kocaova: Gerekli
cevabı, yukarıda verdim.
11. Tûrancı olmadan, Türk dünyâsının birliğine dâir nasıl bir
düşünce oluşturabilirsiniz?
Türk Sözü Dergisi: Türk
Sözü, Yusuf Akçura’nın belirttiği, Türkçülüğün iki kolundan biri olan
Demokratik Türkçülüğü benimsemiştir. Yusuf Akçura’nın dediği gibi, Turancılık
emperyalisttir.
Kutlu Altay Kocaova: Akçura,
Üç Tarz-ı Siyâset adlı eserinde, Tûrancılık ortaya koymuştur. “Lâkin asıl en
büyük fayda; dilleri, ırkları, âdetleri ve hattâ ekseriyetinin dinleri bile bir
olan ve Asya kıtasının büyük bir kısmıyle Avrupanın şarkına yayılmış bulunan
Türklerin birleşmesine ve böylece diğer milliyetler arasında varlığını muhafaza
edebilecek büyük bir siyasî milliyet teşkil eylemelerine hizmet edilecek ve
işbu büyük toplulukta Türk toplumlarının en güçlü ve en medenileşmişi olduğu
için Osmanlı Devleti en mühim rolü oynayacaktı”[4]
ifâdesi oldukça, Tûrancı bir ifâdedir. Bununla berâber siz, bu cevabınızla
diğer Türklerle ilgilenmediğinizi bir kere daha ortaya koymuş oluyorsunuz.
12. Eğer Türk dünyâsının birliği gibi bir düşünceniz yoksa, neden
Türkçülük iddiâ ediyorsunuz?
Türk Sözü Dergisi:
Türkçülüğün vahiy olarak gökten indirilmediği gayet açıktır. Türkçülük,
Türk’ün, yükselmesini istediğine göre, dogmatik olamaz. En basit üstünlük
tanımına göre, çalışan, üreten, bilimle uğraşan, sanata eğilimli olan milletler
diğerlerine üstün gelir ama bu durum da geçicidir. Bizim Türkçülük
anlayışımızda amaç, Türk’ün yükselmesidir.
Bunun için de, tam bağımsız, özgür bir Türkiye gereklidir.
Kutlu Altay Kocaova: Bu
cevabınız, sorduğum sorunun cevâbı değildir. Türk’ün yükselmesini istediğinizi
söylüyorsunuz. Ancak bunun için Türkiye dışındaki Türkleri reddettiğiniz gibi
Türklerin birliğini istemiyorsunuz. Peki, bu durumda, Türklüğün yükselmesini
nasıl isteyebilirsiniz? Olsa olsa Türkiye Türklüğü’nün yükselmesini
isteyebilirsiniz. Bu durumda da, Türkçü değil, Anadolucu ya da Türkiyeci
olabilirsiniz.
13. Atatürk'ün konjektürel olarak Tûrancı olmaması, günümüzde (yedi
bağımsız Türk devleti varken) neden Türk Birliği'nin karşısında olmayı
gerektirsin?
Türk Sözü Dergisi:
Türkiye’nin olmadığı gibi, diğer yedi devletin de bağımsız olmadığını
biliyoruz. Sözü edilen 22 yılda oluşturulan klasik söylem “kültür birliği”
çalışmalarına ağırlık verirken, Rusya o bölgede tekrardan aktif politikalar
izlemeye geçmiştir. Türkiye ise sözü edilen yıllarda daha çok Batı’ya ve ABD’ye
entegre olmuştur. Şimdi Rusya’nın artan baskısı ve Amerika’nın bölgedeki
egemenliği göz önüne alındığında Türkiye ilk önce kendini özgürleştirmeye
ağırlık vermelidir. Ve bu özgürleştirme meselesi bir “namus” meselesi haline
getirilmelidir.
Atatürk’ün dönemsel olarak adlandırılan Turancı olmayan fikirlerine
dönersek, o dönem hiç bitmemiş ve biz bu meseleyi “namus” meselesi haline
getirmezsek hiç de bitmeyecektir. Attila İlhan’ın “Parola: Vatan / İşareti:
Namus” sözü ilkemiz olmalıdır.
Kutlu Altay Kocaova: Atatürk,
bulunduğu resmî makâmdan dolayı Tûrancı bir görünüm vermemiştir. Dolayısıyla
bu, Türkçülük iddiâsında bulunanların, Tûrancılıktan uzak durmaları için bahâne
olamaz. Diğer Türk yönetimlerinin tam bağımsız politika izleyememesi, gelecekte
Tûran’ın kurulamayacağını göstermez. Elbette bir gün, hem Türkiye, hem diğer
Türk yönetimleri, bağımsız yönetim izlemeye başlayacak ve elbette bir gün,
işgâl altındaki Türk yurtları kurtulacaktır. Ondan sonra ise Tûran
kurulacaktır.
14. Tûrancılığı reddederek, Kerkük, Karabağ, Kırım ve Doğu
Türkistan'da yaşanan zulme nasıl karşı durabilirsiniz?
Türk Sözü Dergisi:
Turancı olmamamız Türk’e karşı duyarsız olduğumuz anlamına gelmez. Bu noktada
akıllara şu soru geliyor: Turancı olduğunu iddia eden cemaat ve gruplar bahsi
geçen Türk yurtlarındaki zulümlere nasıl karşı duruyorlar? Öğrenmek isteriz.
Kutlu Altay Kocaova: Diğer
Türk yönetimlerinin topraklarını, Türk yurdu olarak kabûl etmeyen, diğer
Türkleri, Türk milleti içinde görmeyen sizler, Türk’e karşı nasıl duyarlı
olabilirsiniz ki? Mâdem duyarlı olmadığınız anlamına gelmiyor, merâk ettim,
şimdiye kadar ne yaptınız? Meselâ doğulu ve Avrasyalı olarak övdüğüz İrân’ın
2007’de Tebriz’de yaptığı katliâma, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı katliâma
ve Rusya’nın emperyalist bir faâliyet olarak Kırım’ı işgâl etmesine ne tepki
verdiniz ya da IŞİD ve Peşmerge arasında kalan Kerkük Türkleri için şimdiye
kadar ne yaptınız? Meselâ hem şimdiki derginizde, hem de daha önce, ne
yazdınız? Ben, burada sizden bahsediyorum. Mensûbu olmadığım diğer Türkçü
gruplar, beni ilgilendirmiyor ve onlar konumuz değil. Konumuz sizsiniz.
15. Mâdem ırkçılığa karşı olduğunuzu söylüyorsunuz ve bu yüzden
Atsız Hoca'yı eleştiriyorsunuz, Türkiye'nin en ırkçı eserlerinden olan
"Atatürk İhtilâli"nden (Mahmut Esad Bozkurt) neden alıntı
yapıyorsunuz?
16. Türkiye'nin ırkçılığı tartışılmaz olan Mahmut Esat Bozkurt hakkında
da aynı şeyleri düşünüyor musunuz?
Türk Sözü
Dergisi: ( 15. ve 16. soruya ortak yanıttır.
) Atatürk İhtilali adlı eserin ırkçı olduğunu öne sürmenizin nedeni nedir? Eğer
bu noktaları bize bildirirseniz gerekli açıklamalar yapılacaktır. Okuma
serüvenine Max Beer’in Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi adlı
yapıtıyla başlayan ve Marx, Lenin, Locke, Fitche, Engels gibi isimlerle devam
eden bir Türk devrimcisinin “ırkçı” olarak adlandırılması basit bir olay
değildir. Şaduman Halıcı’nın yaptığı son çalışmalar içinden “cımbızla”
çıkartılarak Muhsin Kızılkaya gibi Kürtçülere dahi meze olmuş sözleri zaten
biliyoruz.
Şimdi eğer
Atsız ve Bozkurt’un görüşlerinin değerlendirilmesine geçersek; Mahmut Esat
Bozkurt Atatürk Devrimi’nin kurucu ve uygulayıcısıdır. Atsız ise çoğu
makalesinde Atatürk Devrimlerine tümüyle karşıdır.
Ayrıca;
Bozkurt’un bilimsel, akılcı, çözümleyici düşüncesi, Atsız’da yerini sürekli
saldırgan, durmak ve düşünmek bilmeyen tutuma bırakmıştır. Mahmut Esad Bozkurt
devrim yapıcıyken, Atsız devrim yıkıcıdır.
Kutlu Altay Kocaova: Diyorsunuz ki, “Atatürk İhtilali adlı eserin ırkçı olduğunu öne
sürmenizin nedeni nedir? Eğer bu noktaları bize bildirirseniz gerekli
açıklamalar yapılacaktır”.
Mahmut Esat
Bozkurt, “Atatürk İhtilâli” eserinde şunları söyler:
“Yeni Türk
Cumhuriyetinin devlet işleri başında mutlaka Türkler bulunacaktır. Türkten
başkasına inanmayacağız.”[5]
“Türk devlet
işlerini Türkten başkasına vermeyelim. Türk devleti işlerinin başına öz Türkten
başkası geçmemelidir.”[6]
Bu iki söz,
yeterince açıklayıcıdır. Bozkurt’un bu iki sözü, tam olarak ırkçı sözlerdir ve
ırkçılığın tanımı içerisine girer. Bir insanın okuduğu kişiler, onun
fikirlerinin belirlenmesi için yeterli değildir. Eğer Marks, Engels ve Lenin
okuyor diye ırkçı değil, diyorsanız; Marksist olduğunu söylemeniz gerekir. Oysa
Marks, “Gotha Programının Eleştirisi”nde dönemin Alman İşçi Partisi lideri
Lasalle “halkların uluslararası kardeşliği” ifâdesini bile enternasyonalizm
açısından kabûl edilemez bulmaktadır. Atatürk ile ilgili kısımda dediğim gibi
bir insanın fikirleri üzerinden çıkarım yaparken, okuduğu kitaplara değil,
davranışlarına, sözlerine ve yazılarına bakılır.
“Atsız ise çoğu makalesinde Atatürk Devrimlerine tümüyle karşıdır”
diyorsunuz. Şimdiye kadar bu konuda yeterince açıklama yapıldı, yazı yazıldı.
“Çoğu makâlesinde” diyorsanız, ortaya koyacaksınız. Elbette karşı oldukları
olabilir ama “tümüyle” diyerek genelleme yapmak, büyük bir saçmalık ve onun
ötesinde çarpıtma, kelime oyunları ile zihinleri bulandırmaktadır. Bu ise
düpedüz ayıptır.
Son olarak “Ayrıca; Bozkurt’un bilimsel, akılcı, çözümleyici
düşüncesi, Atsız’da yerini sürekli saldırgan, durmak ve düşünmek bilmeyen
tutuma bırakmıştır. Mahmut Esad Bozkurt devrim yapıcıyken, Atsız devrim
yıkıcıdır” diyorsunuz. Atsız Hoca’nın düşünmek bilmeyen tutumunun ne olduğunu
merâk ettim. Sözde cevaplarınızın çoğunda olduğu gibi bunda da hiçbir dayanak
olmadan, yazmışsınız. Ayrıca “devrim yıkıcı” nasıl bir sözdür? Devrim yapmak
için zâten yıkmak gerekir. Hem merâk ettim, Atsız Hoca, hangi devrimi yıkmış ve
bunu nasıl yapmış?
* * *
Sözün özü, 21 gün sonra gelen bir cevabın doğru düzgün olmasını
beklerdim. Türkçülük iddiâ eden ama Türkçülükle uzaktan yakından alâkası
olmayan, bu derginin yöneticilerindeki cehâleti, hadsizliği görmek, bir Türkçü
olarak, bir Türk olarak ve bir insan olarak beni yeterince üzüyor.
Burada cehâletle suçlarken, umarım câhilsinizdir. Aksi takdirde,
özellikle Atsız Hoca ile ilgili sözleriniz, iftirâ kapsamına girer ki, bu büyük
bir suç ve kötü niyettir. Bu durumda da, adınız başka bir şeye dönüşür. Onu da,
buraya yazmaktan ar ederim…
Buradan size tavsiyem, ya Türkçülük iddiâsını bırakın ya da yazmayı
bırakın. Çünkü ikisini bir arada yapınca, çok kötü bir görüntünüz oluyor…
[1] http://www.kutlualtay.net/koyenstituleri.htm
[2] Bozkurt,
Mahmut Esat, Atatürk İhtilali, s.229, Kaynak Yayınları, 3. Baskı, İstanbul,
Haziran 1995
[3] Atatürk,
Mustafa Kemal, Nutuk, c.2, s.607, MEB, İstanbul, 2001
[4] Akçura,
Yusuf, Üç Tarz-ı Siyaset, s.33-34, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1976
[5] Bozkurt,
Mahmut Esat, Atatürk İhtilali, s.268, Kaynak Yayınları, 3. Baskı, İstanbul,
Haziran 1995
[6] a.g.e.,
s.267
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder