
- Türk milleti yolunda
Ermenî kurşunlarıyla şehîd olan bütün Türklere-
Nemesis...
Yunan mitolojisine göre “intikâm tanrıçası”dır. Eski
Yunan’da ve ardından da Roma’da geniş bir tapınma alanı
olmuştur. Kavramın anlamını gördükten sonra genel olarak bu adı
taşıyan “terörist operasyon”a dönebiliriz.
Bilindiği
üzere Ermenî terörü, 19. yüzyılın sonlarında başlamış ve
20. yüzyılın başında yüz binlerce Türk’ün ölümüne yol
açan geniş bir katliâma dönüşmüştür. En sonunda da 1915
yılında Osmanlı Devleti’ni yöneten İttihâd ve Terakkî
Cemiyeti’nin karârıyla “Ermenî tehcîri” gerçekleştirilmiş
ve Anadolu’daki Ermenîler, yine bir Osmanlı bölgesi olan
Sûriye’ye göç ettirilmiştir.
Doğu
Anadolu’da kurmak istedikleri “Büyük Ermenistan” için
bölgede geniş bir soykırım uygulamaya karar veren Ermenîler için
ise bu durumun kabûl edilmesi mümkün değildir. Yol şartlarından
dolayı ölenler üzerinden bilindiği üzere bir soykırım iftirâsı
kampanyası başlattılar. İşte, “Nemesis Operasyonu” da, sözde
bu soykırımın intikâmı olarak meşrûlaştırılmak istendi.
Hem
Türkiye’de, hem Türkiye dışında bâzı yazılara ve kitâblara
baktığımızda Nemesis operasyonuna meşrû ve doğal bir tepki
olarak bakıldığını, maâlesef görebiliyoruz. Eric Bogosian
tarafından yazılan ve Kalkedon Yayınları tarafından basılan
“Nemesis Operasyonu, Ermeni Soykırımı’nın İntikamı İçin
Yapılan Suikastler” adlı kitâb ile Thomas de Waal tarafından
yazılan ve İletişim Yayınları tarafından yayınlanan "Büyük
Felaket’ten Sonra, Soykırımın Gölgesinde Ermeni-Türk
İlişkileri"adlı kitâb öne çıkmaktadır. İkinci kitâb,
Ermenî iddiâlarını kesin doğru olarak kabûl edip, ondan sonra
yaşanan bütün süreci Ermenî gözüyle görmektedir. Bu konuda
bilimsel olma kaygısı gütmediği fazlasıyla belli oluyor. Meselâ
kitâbın giriş kısmında şöyle bir ifâde kullanıyor:
“Ancak
bütün kitap boyunca, Ermenistan’ın başkentinin belli başlı
isimlerinden sadece Erivan’ı kullandım. Ermenilerin eski Ermeni
platosu ve Fırat ve Dicle nehirlerinin yukarı kısımlarını
kaplayan vatanının birçok adı vardır. Uzun bir süre Ermeniler
ve çok sayıda Batılı seyyah buraya “Ermenistan” ya da “Batı
Ermenistan” dedi. Kürtler buraya Kürdistan’ın güneydoğu
kısmı derler. Ben burada etnik açıdan en az belirli olan “Doğu
Anadolu” terimini kullandım ancak bu terimin de birtakım siyasi
çağrışımları olduğunun farkındayım.”
Konumuz
elbette bu kitâbın değerlendirilmesi olmadığı için daha fazla
detay vermeye gerek yok. Ancak bize bir gerçeği gösteriyor. O da
Ermenî mes’elesine bakışın, aynı zamânda bir toprak mes’elesi
olduğunu da gösteriyor. Ayrıca kitâbı Türkçe’ye çevirip
yayınlayan İletişim Yayınları’nın da durumu mâlumdur.
Bununla
birlikte Bogosian’ın kitâbı ve bunun Türkçesi’ni yayınlayan
Kalkedon Yayınları’na bakmak gerekiyor. Eric Bogosian, ABD’de
yaşayan ve radikal bir Ermenî millîyetçisi olan yazar ve
oyuncudur. Yazdıklarının hiçbir bilimsel değeri yoktur. Bununla
birlikte Ermenîlerin ve operasyonu yürütenlerin psikolojik
yapısını olduğu gibi ortaya koymaktadır. Baştan sona klasik
Ermenî ajitasyonu ile dolu olan kitâbı, tamâmen Türklere karşı
düşmânlık amacıyla yazılmıştır. Bununla birlikte kitâbı
yayınlayan Kalkedon Yayınları’nın üzerinde durmakta fayda var.
Bu yayınevi, özellikle Alevîlikle ilgili kitâblar yayınlayan,
ancak Alevîleri Luviler gibi antik Anadolu toplumlarına ya da
Paulikienler gibi bir heterodoks Hristiyan mezhebine
dayandırmaktadırlar ve Türklükle hiçbir bağlarının olmadığını
söylemektedirler. Ancak ilginç olan nokta şudur ki,
dayandırdıkları Paulikienliğin kurucuları Ermenî’dir.
Dolayısıyla bir yandan Alevîleri bir yerinden Ermenîlere
dayandırırken, bir yandan da Nemesis operasyonu adlı terörist
faâliyeti yüceltebilmektedirler. Bu da taşları yerine oturtan bir
durumdur.
Bu
iki kitâba yer vermemin sebebi, Nemesis operasyonunun Ermenîler
için hâlâ örnek olarak görüldüğünü göstermektir.
Dolayısıyla Nemesi operasyonu hâlâ bir örnek olduğuna göre her
Türk devlet görevlisi için tehlike devâm etmektedir.
Nemesis
operasyonu, 1915 yılında İttihâd ve Terakkî’nin yöneticilerine
yönelik genel bir saldırının adıdır. Operasyonun uygulanması
ise 1. Dünyâ Savaşı’nın bitişinden sonradır. Bilindiği
üzere İttihâd ve Terakkî’nin yöneticileri, savaşın
bitmesinden sonra ülkeden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Birçok
kişi, bu karârı yadırgasa da, “Millî Şehîd Kemâl Bey”in
i’dâmı bile başlı başına bu karârın ne kadar doğru
olduğunun kanıtıdır. İttihâd ve Terakkî yöneticilerinin ülke
dışına çıkmasıyla birlikte, farklı ülkelerde bulunan Ermenî
teröristler için açık hedef hâline geldiklerini söyleyebiliriz.
Yazımın
başlığı olan “Savaşın Diğer Yüzü: Nemesis” adını bu
yüzden seçtim. Aslında bu operasyon, 1. Dünyâ Savaşı’nın
da, İstiklâl Savaşı’nın da farklı bir yönü olarak
görülebilir. Hattâ savaşın terörist yüzü olarak görülebilir.
1. Dünyâ Savaşı’nın bitişiyle birlikte Almanlara, Bulgarlara
ya da Avusturyalılara yönelik saldırı durmuşken, Türklere
yönelik saldırı, tüm hızıyla sürmüş ve ancak 1923’te sona
ermiştir. Ayrıca Nemesis operasyonunun uygulandığı târih,
İstiklâl Savaşımızdaki Ermenistan harekâtından sonrasına denk
gelmektedir. Yâni bir anlamda Türk İstiklâl Savaşı’na savaşın
da diğer bir yüzü konumundadır.
Operasyon
kapsamında ilk şehîd edilen kişi, Fetali Han İskender oğlu
Hoyski’dir. 1918’de kurulan Âzerbaycan Halk Cumhûriyeti’nin
ilk başbakanı olan Fetali Han, 19 Haziran 1920 târihinde Tiflis’te
Aram Yerganyan ve Misak Kirkonyan adlı iki Ermenî terörist
tarafından şehîd edildi. İlk hedefin Fetali Han olarak seçilmesi,
Âzerbaycan’ın nasıl hedef olarak seçildiğini de
göstermektedir. Zîrâ Fetali Han, Mehmed Emîn Resûlzâde’den
sonra ilk Âzerbaycan Cumhûriyeti’nin en önemli ismiydi.
Ayrıca Nûrî Paşa’nın ünlü Kafkas İslâm Ordusu’nun
Bakû’yü kurtarmasında da önemli bir pay sâhibidir. Bu arada
üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da teröristlerden Aram
Yerganyan’ın daha sonra Bahaddîn Şâkir’i şehîd edenlerden
biri olmasıdır. Fetali Han’dan bir ay sonra, 19 Temmûz’da,
yine Tiflis’te Âzerbaycan Millî Meclîsi’nin başkan yardımcısı
Ağayev Hasan Bey şehîd edildi.
Âzerbaycan’ın
millîyetçi hükûmetinin devrilmesinden sonra iki önemli ismine
yönelik saldırının ardından birkaç ay süreyle, yeni bir
saldırı yapılmamıştır. Bu aradaki sürede plan süresince,
yaptıkları en büyük saldırı olan Tal’at Paşa sûikasdine
hazırlandıklarını söyleyebiliriz. Zîrâ bu iki saldırıdan
sonraki ilk saldırı, 15 Mart 1921 târihinde Berlin’de Tal’at
Paşa’nın şehîd edildiği saldırı olmuştur. Solomon Teyleryan
adlı Ermenî terörist, Tal’at Paşa’yı şehîd ettikten sonra
yakalanmış, ancak Alman mahkemeleri tarafından beraât etmiştir.
Teyleryan, diğer bütün Ermenî teröristler gibi günümüzde
Ermenistan’da “millî kahramân” olarak görülmektedir. Hattâ
geçtiğimiz yıllarda Tal’at Paşa’nın kesik başının üzerine
basar bir şekilde heykeli de yapılmıştır. Bu da Ermenî
planlarının hâlâ canlılığını koruduğunu gösteren bir başka
kanıttır. Tal’at Paşa’nın şehâdeti ve Tehliryan, hâlâ
Batı dünyâsında zamân zamân gündeme gelmektedir. Meselâ
İngiliz The Independent gazetesinin yazarı Robert Fisk, 20 Haziran
2016’da Tehliryan’ın oğlu olduğunu iddiâ eden ama isminin
verilmemesini ricâ eden biriyle olan görüşmesini yazdı.
Yazısının girişinde Tal’at Paşa’ya yönelik suçlayıcı,
Tehliryan’ı ma’sûm ve hattâ kahramânlaştıran ifâdeler,
dikkât çekmektedir
.
Ancak asıl üzücü olan haberde Fisk’in kullandığı ve
Türkiye’de sözde soykırımını anmak için Haydarpaşa Garı
önünde toplananların ellerinde Tehliryan’ın resminin de
olmasıydı.
Tal’at
Paşa’nın ardından seçilen hedef, yine ilk Âzerbaycan
cumhûriyetinin bakanlarından biri oldu. Ağayev Hasan Bey’in
şehâdetinin birinci yılında, bu sefer İstanbul’da Âzerbaycan
Halk Cumhûriyeti’nin İç İşleri Bakanı Behbûd Han Cevanşir
oldu. 18 Temmûz 1921 târihinde, gece yarısına doğru, âilesiyle
birlikte kaldığı Pera Palas’a gelen Cevanşir, Misak Torlakyan
adlı Ermenî terörist tarafından eşinin gözleri önünde şehîd
edildi. Silâhıyla birlikte yakalanan Torlakyan, İstanbul’daki
İngiliz askerî mahkemesinde yargılandı. Dâvâ, bir siyâsî
hesaplaşmaya dönüştü. Ermenî gazetelerinin açıktan “yalancı
tanık” ilânı verdiği mahkemede kırk Ermenî, yalancı tanık
olarak yer aldı. Bunların çoğu yargıçlar tarafından
kovulmasına rağmen mahkeme, Torlakyan’ı i’dâm isteğiyle
yargılayıp, sonunda akıl sağlığının yerinde olmadığına ve
cezâî ehliyetinin olmadığına karar verip serbest bıraktı.
Bir
süre yine saldırılarına ara veren yapı, bu arada hedef olarak
Roma’da bulunan, eski Osmanlı sadrâzâmı Said Halim Paşa’yı
seçmiştir. Said Halim Paşa, 6 Aralık 1921 târihinde, Roma’da
kaldığı otelin önüne geldiğinde Ermenî terörist Arşavir
Şirakyan tarafından şehîd edilmiştir. Şirakyan, daha sonra,
Fetali Han’ın kâtili Aram Yerganyan ile birlikte İttihâd ve
Terakkî’nin yöneticilerinden olan Bahaddîn Şâkir ve Trabzon
eski vâlisi Cemâl Azmi’yi şehîd etmiştir. Said Halim Paşa
şehîd edildikten sonra, cenâzesi İstanbul’a getirilmiş ve 20
Ocak 1922 târihinde babası Halim Paşa’nın yanına, Sultân 2.
Mahmûd Türbesi’nin hazîresine defn edilmiştir. Bu yönüyle
Said Halim Paşa, Cemâl Paşa dışında, diğer İttihâdçılara
göre daha şanslı görülebilir. Çünkü bir kısmı uzun yıllar,
vuruldukları ülkelerin mezarlıklarında yatmıştır. Bir kısmı
ise hâlâ buralarda yatmaktadır.
Said
Halim Paşa’nın ardından Berlin’de 17 Nisan 1922’de İttihâd
ve Terakkî’nin yöneticilerinden olan Bahaddîn Şâkir ve Trabzon
eski vâlisi Cemâl Azmi şehîd edilmiştir. Yukarıda söylediğim
gibi Bahaddîn Şâkir ile Cemâl Azmi’yi katledenler, daha önce
de benzeri sûikasdler yapmışlardır. Bahaddîn Şâkir, İttihâd
ve Terakkî’nin önemli isimlerinden olmakla birlikte, döneminin
de en önemli tıp doktorları arasındadır. Kendisi ayrıca Türk
millîyetçisi çizgisiyle de öne çıkmaktadır. 12 Ocak 1908
târihinde cemiyet adına Hacı Sâmi ile birlikte yazdıkları bir
raporda şu ifâdeler, yer almaktadır:
“Bilmeyenlere
öğretiniz ki Türk, Bulgar, Macar ve Tatarların menşei birdir.
Her biri finois şeceresinden müntesip kardeş evladlarıdır. İki
kardeşten biri Müslüman, biri Hıristiyan olmakla birbirlerine
hasm-ı kan nazarıyla bakmak yakışır mı?”
2
Haziran 1906 târihini taşıyan ve Doktor Nâzım ile birlikte
kaleme aldıkları başka bir raporda da şunlar yer almaktadır:
“Meşveret
gazetesi değil, cemiyetin hiçbir ehemmiyetli işi Türk düşmanı
olan ne bir Ermeniye ne de bir başkasına terk edilemez. Bir Ermeni
gelir de: Ya hu ben Osmanlıyım. Osmanlılığı severim. Sizin
programınız dahilinde Osmanlılığa hizmet etmek isterim, derse
İslamiyet’in ve Türklüğün hasâisinden olan misafirperverlik
ve alicenaplık iktizasınca o Ermeniye: Vatandaş, hoş geldin!
Bizimle beraber Osmanlılığın ilâsına çalışmak istersen işte
tutulacak yol budur, der, onu ikaza çalışırız. Biz gayr-i müslim
bir Osmanlıyı cemiyetimize alırsak, ancak bu şart dahilinde
alabiliriz. Cemiyetimiz halis bir Türk cemiyetidir. İslamlığa ve
Türklüğe düşman olanların hiç bir vakit fikrine tebaiyet
etmeyecektir.”
Bu
ifâdeler, bize Bahâddîn Şâkir’in çizgisini olduğu gibi
göstermektedir. Cemâl Azmi Bey de Trabzon eski vâlisidir ve bu
şehirdeki en önemli İttihâdçılardan biridir. 1. Dünyâ Savaşı
yıllarında Rusların Trabzon’a yönelik saldırısına karşı
direnişte
ve şehirdeki Ermenîlerin tehcîr ettirilmesinde büyük pay sâhibi
olmuştur. Bahâddîn Şâkir ve Cemâl Azmi Bey, Arşavir Şirakyan
ve Aram Yerganyan tarafından katledilmelerine rağmen bu iki Ermenî
terörist, hiçbir şekilde yargılanmamış, tutuklanmamıştır.
Dört Türk yöneticinin kâtili olan bu isimlere dokunulmamıştır.
Operasyonun
son cinâyeti Cemâl Paşa’nın şehâdeti olmuştur. Bahriye
Nâzırı olan ve 1. Dünyâ Savaşı ve tehcîr yıllarında
Sûriye’de görevli olan Cemâl Paşa, Afganistan ve Türkiye
arasındaki ilişkileri geliştirmek için geldiği Tiflis’te 25
Temmûz 1922’de Petros Ter-Pogosyan ve Artaşes Kevorgyan adlı
Ermenî teröristler tarafından katledilmiştir. Saldırı sırasında
Cemâl Paşa’nın yanında bulunan yâverleri Süreyya ve Nusrat
Beyler de şehîd düşmüştür. TBMM’nin Tiflis temsilcisi Ahmed
Muhtar Bey’in verdiği yemekten çıkan Cemâl Paşa, yanındaki
yâverleri ile birlikte Ermenî teröristlerin pususuna düşmüşlerdir.
Cinâyetin ertesi günü “Zarya Vostoka (Doğunun Şafağı)”
adlı gazetede cinâyetin bütün detayları anlatılmaktadır. Ancak
Sovyet gizli polisi ÇEKA’nın kâtilleri tâkib etmesine rağmen
yakalayamadığı da yer almaktadır.
Belirtildiğine göre Ermenî teröristler, bir süre Cemâl Paşa ve
yâverlerini adım adım tâkib etmiş, TBMM’nin Tiflis’teki
askerî ataşesi Nûreddîn Bey’in yanına kadar girmeyi
başarmışlardır. Hattâ Nûreddîn Bey ile oldukça yakın bir
ilişki kurdukları, kendilerini oldukça farklı göstermeyi
başardıkları da görülmektedir.
Görüldüğü
gibi Nemesis operasyonu, Türklere karşı yürütülen savaşın
önemli bir parçası olarak adım adım planlanmış ve organize
edilmiştir. Bununla birlikte elbette amaçlarına ulaşamadıkları
saldırılar da olmuştur. Meselâ Doktor Nâzım da öldürülmesi
planlananlar arasındaydı. Ancak Ermenî teröristler amaçlarına
ulaşamamıştır. Yine de kaderin kötü bir hamlesi olarak Doktor
Nâzım, daha sonra “İzmir Sûikasdı” bahânesiyle i’dâm
edilmiştir. Enver Paşa da öldürülmesi planlananlar arasındadır.
Hattâ Enver Paşa, Tal’at Paşa’nın şehâdetini öğrenince
kendisinin de hedef olduğunu bilmekteydi. Bu konuda Türkistan’da
konuştuğu Zekî Velidî Togan’a şöyle demiştir:
"Talât
Paşa merhum gibi Berlin sokaklarında bir Ermeni kurşunundan ölmek
istemem. Canımın Türk milletinin halâsı yolunda fedâ olması
gerekir. Gazi olamazsak şehidiz."
Enver
Paşa, Togan’a belirttiği bu amacına erişmiş ve Ermenî
sûikasdiyle değil de, Türkistan’ın kurtuluşu için Rus
Kızılordusu ile savaşırken şehîd düşmüştür.
Bir
yandan Türk ileri gelenler katledilirken, bir yandan da kâtillerin
cezâ almadan kurtulması sağlanmıştır. Yukarıda belirttiğim
gibi bu operasyon, Türk devletinin yöneticileri açısından her
zaman bir tehlike olarak yer almaktadır.
Türkiye
Cumhûriyeti’nin kurulmasından sonra TBMM, 1926 yılında Nemesis
operasyonu ile şehîd düşen Türk yöneticilerinin âileleri için
bir kânûn çıkarmıştır. 29 Mayıs 1926 yılında TBMM’de
kabûl edilen "Ermeni suikast komiteleri tarafından şehit
edilen veya bu uğurda suveri muhtelife ile düçarı gadrolan
ricalin ailelerine verilecek Emlâk ve Arazi veya Tazminat hakkında
Kanun"
ile Tal'at Paşa'nın eşi Hayriye Hanım ve adı öğrenilemeyen
kız kardeşine; Cemâl Paşa'nın eşi Seniha Hanım ve kız kardeşi
Kâmuran Hâzım Hanım ve oğlu Ahmet Behçet Necdet Bey'e; Cemâl
Azmi Bey'in eşi Müzeyyen Hanım ve oğlu Yüzbaşı Kemâl Ekmel
Bey'e; Bahâddîn Şâkir Bey'in eşi Cenân Hanım ve oğulları Alp
ve Celâsin Bey'e; Cemâl Paşa'nın yâveri Süreyyâ Bey'in annesi
Hüsnüye Hanım, kız kardeşleri Melâhat hanım, Müteehbile Hanım
ve erkek kardeşleri Mustafâ Bey, Nûreddîn Bey ve Rüçhan Bey'e;
Cemâl Paşa'nın diğer yâveri Nusrat Bey'in eşi Perîhan Elmas
Hanım, kız kardeşi Nebiye Hanım ve erkek kardeşi Doktor Nihat
Bey'e; Said Halim Paşa'nın oğulları Prens Halim ve Prens Ömer
Beylere Millî Emlâk'tan ayrı ayrı yirmi bin liraya kadar emlâk,
arâzi veyâ bunların dengi para verilmesine karar verilmiştir.
Ayrıca
Ermenî mes'elesinden ötürü Kürd Mustafâ dîvânı tarafından
i'dâm ettirilen Urfa Mutasarrıfı Nusrat Bey'in eşi Hayriye Hanım,
oğulları Nasûhi Bey, Ekrem Bey, Mazlûm Bey ve Târık Bey ile kız
kardeşleri Fâike Hanım ve İrfân Hanım ve erkek kardeşi Cevdet
Bey'e; Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Bey'in babası Ârif Bey'e,
annesi Nafiâ Hanım'a, kızları Mazhar Hanım ve Müşerref Hanım'a
ve oğlu Adnan Bey'e; yargılama esnâsında kaçan ve intihâr eden
Doktor Reşit Bey’in eşi Mazlûme Hanım, oğulları Şinâsi Bey,
Cezmi Bey, Cehdi Bey, kızları Fikret Hanım, İsmet Hanım, Nimet
Hanım'ın da aynı hâklardan yararlanmalarına karar verilmiştir.
Türk
milletine karşı yürütülen büyük savaşın önemli bir parçası
olan Nemesis operasyonu, Türk milleti tarafından bütün yönleriyle
bilinmesi gerekmektedir. Bu operasyonun benzeri yıllar sonra terör
örgütü ASALA tarafından yürütülmüş ve çok sayıda
diplomatımız şehîd düşmüştür. Ermenîlerin Türklere yönelik
soykırımının Karabağ’da sürmesi gibi Nemesis operasyonu da
ASALA ile sürmüştür. Bilmemiz gerekir ki, bundan sonra da
sürecektir.
Not: Terakki Dergisi'nin 7. sayısında (Ocak Şubat 2020) yayınlanmıştır.
KAYNAKÇA
Ahmadova,
Firdovsiyya, "Founders of the Republic: Fatali Khan Khoyski",
İRS From the past,
http://irs-az.com/new/pdf/201508/1440762901408949551.pdf (Erişim
târihi: 23.05.2020)
Çulcu,
Murat, Ermeni Entrikalarının Perde Arkası / Torlakyan Davası,
Kastaş Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1990
De
Waal, Thomas, Büyük Felaket’ten Sonra, Soykırımın Gölgesinde
Ermeni-Türk İlişkileri, s.12, İletişim Yayınları, 1. Baskı,
İstanbul, 2016
Fisk,
Robert, "My conversation with the son of Soghomon Tehlirian,
the man who assassinated the organiser of the Armenian genocide",
https://www.independent.co.uk/voices/robert-fisk-armenian-genocide-conversation-son-of-soghomon-tehlirian-mehmet-talaat-pasha-a7091951.html
(Erişim târihi: 23.05.2020)
Görkǝmli
Azǝrbaycanlılar, “Ağayev Həsən bəy” maddesi, s.11,
Azərbaycan Respublikası Prezidentinin İşlər İdarəsi,
Prezident Kitabxanası,
http://files.preslib.az/projects/azerbaijan/gl6.pdf (Erişim
târihi: 23.05.2020)
Nazır,
Bayram; Okatan, Yıldırım, "Suikasti Gerçekleştirenlerin
Anlatımı İle Nemesis Operasyonu Kapsamında Cemal Paşa'nın
Öldürülmesi", Türkiye Günlüğü Dergisi, y. Kış 2020,
s.141, ss.79, Cedit Neşriyat, Ankara
Önal
Emiroğlu, Çiğdem; Emiroğlu, Kudret (haz.), Osmanlı Terakki ve
İttihat Cemiyeti, Paris Merkezi Yazışmaları Kopya Defterleri
(1906-1908), s.313-314, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Birinci
Basım, İstanbul, Temmuz 2017
T.B.M.M.
Zabıt Ceridesi, 109 ncu İçtima, 29.5.1926 Cumartesi, Devre:2,
Cilt:25, İçtima Senesi: 3, s.601,
https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d02/c025/tbmm02025109.pdf
(Erişim târihi: 23.05.2020)
Togan,
Zeki Velidi, Hâtıralar, s.2-5, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2. Baskı, Ankara, Aralık 2012