“Osmanlı
yönetiminde halkın temsilcileri oy çoğunluğuna sahipti. İngiliz yönetiminde
halkın temsilcileri yönetimden tamamıyla dışlandı. Türkler burada üç yüz yıl
kaldı, İngilizler yetmiş yedi. … Venedik için bir kalyon olan ada şimdi bizim
için bir uçak gemisi, savaş gemisi. Elimizde tutabilir miyiz? … Kurnazca
yönetmelisiniz. … Her Yunan köylüsü kendini öyle hissetmeliydi ki Enosis ateşi
devam edebilsin. Gerçeklerin desteklemediği şeyi, uydurmalara dayanan duygular
başarabilirdi…”[1]
İngiliz yönetiminin son yıllarının yaşandığı Kıbrıs’ta
gördükleri ve yaşadıkları üzerine yazdığı anı kitâbı “Kıbrıs’ın Acı
Limonları”nda böyle söylüyor, İngiliz edebiyatının 20. asırdaki en büyük
yazarlarından olan Lawrence Durrell…
Kıbrıs…
1571 yılındaki fethinden beri Türk vatanının ayrılmaz bir parçası. Dört yıl
sonra 450. yılına ulaşmış olacağız. Dile kolay, 450 yıl. Elbette İngiliz
yönetimine girdiği dönemi akıllardan çıkarmaya gerek yok ama bir bölge düşmân
işgâline girdi diye vatan olmaktan çıkmaz. Nasıl ki, Kırım, Kerkük, Haleb, Doğu
Türkistan, Batı Trakya ve Karabağ ile daha sayısız bölge, kimisi 25 yıl, kimisi
240 yıldır düşmân işgâli altında olmasına rağmen vatan olmaktan çıkmıyorsa,
Kıbrıs da işgâl yaşadı diye vatan olmaktan çıkmıyor.
İkinci Dünyâ Savaşı’nın bitmesiyle berâber Birleşik
Krallık, artık bir süper güç olmadığının farkındaydı. Üstelik yeni süper
güçlerin kimler olduğunun da farkındaydı. Bu yüzden de oldukça akıllıca bir iş
yaptı. Bağımsızlık verebileceği bütün sömürgelerinden çekildi. Elbette hepsinde
küçük askerî üsler bulundurmaya devâm etti ama artık bir sömürge imparatorluğu
olmadığını gösterdi. Tabiî böyle olunca, hem askerî harcamalar, hem de diğer
harcamalar, oldukça azalmış oldu.
Kıbrıs da, Birleşik Krallık’ın bağımsızlık kazanan eski
sömürgeleri arasındaki yerini aldı. Ama bir farkla. O da birbirine düşmân iki
toplumun, tek devlet hâlinde yaşamaya zorlanması. Eski İngiliz sömürgeleri
içinde birbirine düşmân olan iki toplumun, bir arada yaşamaya zorlandığı başka
bir bölge bulunmuyor. Hepsi, Commonwealth ile Birleşik Krallık ile bağlarını
sürdürse de, kendi ulus devletine sâhib oldu. Ama Kıbrıs’ta o yapılmadı.
Kıbrıs’ta Birleşik Krallık ve Türklerin dışındaki ülkeler için sâdece iki
tartışma konusu vardı. “Rûm Kıbrıs” ve “Birleşik Kıbrıs”. Üçüncü bir seçeneğe
yer verilmedi.
1957 yılında ölen ve 2. Dünyâ Savaşı sırasında Çamelya
Arnavûdlarına karşı gerçekleştirdiği soykırımla tanınan ve EDES (Elen
Demokratik Etnik/Millî Birliği) adlı Yunan paramiliter gücünün lideri olan
Napoleon Zervas’ın Churchill’e şöyle bir telgraf çektiği söylenmektedir:
“Aklını başına
topla, patron: Yunanistan’a vaat edilen Kıbrıs üç kere İngiliz’dir”.[2]
Elbette
söylentilerle hareket edecek değiliz. Lâkin Kıbrıslı Rûmlardaki yaygın görüşün
böyle olduğu ve İngiliz çıkarlarının Yunan yanlısı olmayı gerektirdiği
düşüncesini görmek gerekir. Ancak dönemin Türkiye’sinin her şeye rağmen,
Kıbrıs’ı Yunan yapmamak için mücâdele etmiş olması önemlidir. Her ne kadar
1950-56 yılları arasında Dış İşleri Bakanı olarak görev yapan Mehmet Fuat
Köprülü, “Bizim için Kıbrıs
mes’elesi diye bir konu yoktur”[3] diyebilse de, 6-7 Eylül Olayları
olarak bilinen olaylar ve kurulan TMT gibi güçlerle, Türkiye’nin Kıbrıs’ın
Yunan yapılmasına izin vermeyeceği, dünyâya gösterilmişti.
Dönem içerisinde Türkler, “Ya taksim, ya ölüm” sloganı
ile öne çıkıyordu. Bu oldukça haklı ve mantıklı olan tek istekti. Taksim, yâni
bölüşme. Kıbrıs’ta bir Türk ve bir Rûm devletinin kurulması. 1974’te fiîlen,
1983’te de resmiyete dönüşse de, süreç içerisinde Türk tarafında büyük acılar
yaşandı. 1960’da Birleşik Krallık’tan bağımsızlık kazanan Kıbrıs’ın bir
Rûm-Türk devleti olması, nüfûs olarak çoğunlukta olmalarından dolayı
cumhûrbaşkanının mutlaka Rûm olması şartı gibi şartlarla ortaya çıkan yapı,
hiçbir gerçekçi ve akılcı temeli olmayan bir yapıydı ki, daha kurulduğunda bir
etnik savaş ve yıkım kesin gibiydi.
Nitekim beklenenler gerçekleşti, 1963’te cumhûrbaşkanı ve
aynı zamanda başpiskopos olan Makarios, zâten çürük olan anayasayı da
kaldırarak, devleti bir Rûm devletine çevirmişti. Daha İngiliz döneminde
kurulan EOKA, tekrar faâliyete geçmiş, katliâmlar birbirini izlemişti. Hattâ Türkiye, birkaç defâ hava saldırısı
düzenlemiş ve Rûm-Yunan mevzîlerini vurmak zorunda kalmıştı. Ama tabiî, bunlar hiçbir
şekilde kesin çözüm sağlamadı. Tâ ki, Makarios’a yapılan darbe ve Yunan
Albaylar Cuntası tarafından yönlendirilen EOKA’nın yönetime resmen el koyması,
ardından da Enosis’in ilânına kadar… Enosis, Yunanistan ile birleşme anlamına
gelen Yunanca bir sözcük. Elbette bu durum, Türkiye için kesinlikle kabûl
edilebilir bir durum değildi ve Türkiye, 1960 antlaşmasında garantör olmasının
verdiği hakla 20 Temmûz 1974’te adaya doğrudan müdâhale etti ve adanın
kuzeyinde Kıbrıs Türklerinin bağımsız olarak yaşayabileceği bir alan oluşturdu.
Dolayısıyla Kıbrıs mes’elesi, 1974’den beri üzerinde
durulan bir mes’ele. Zâten ilk görüşmelerde sonuç alınamadığı için Kıbrıs
Türkleri ve ölümsüz liderleri Raûf Denktaş, 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhûriyeti’nin kurulduğunu dünyâya îlân etti. Türkiye, bu devleti hemen
tanıdı. Ardından Bangladeş tanıdı, sonra da Pakistan tanıyacağını açıkladı.
Ancak Bangladeş ve Pakistan, bu ülkelere yönelik Amerikan tehdîdi uyarısından
dolayı geri adım attılar.
Türkiye, 2002 yılına kadar Kıbrıs konusunda hep KKTC’nin
yanında duran bir konuma sâhib oldu. Bu tarihten sonra ise Kıbrıs politikasında
tam bir kırılma ve değişim yaşandı. Öyle ki, 15 yıllık süre içinde en uzun süre
değişmeyen tek politika, belki de Kıbrıs politikasıdır desek, yanlış olmaz. Türkiye’nin
2002 sonrasındaki Kıbrıs politikasında, bağımsız bir devlet olarak KKTC değil,
Türk işgâli altındaki bir Kuzey Kıbrıs görünümü yer almaktadır.
31 Mart 2004 târihinde Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan ve “Annan Planı” olarak anılan taslak,
“Birleşik Kıbrıs Cumhûriyeti” adını taşıyan yeni bir devleti öngörüyordu. Bu
taslak, 2018 yılına kadar Türk birliğinin asker sayısını, rütbeliler dâhil
olmak üzere 3000’e indirirken, sonraki yıllarda da önce 650’ye indirmekteyken,
sonraki süreçte tamâmen geri çekilmeyi öngörmekteydi[4]. Ayrıca şu ân adanın
%35,6’sını oluşturan KKTC yerine, %28,5’ini oluşturan bir Türk bölgesini
önermekteydi[5].
Bilindiği üzere bu taslağı, tamâmen aleyhte olmasına
rağmen KKTC onaylarken; tamâmen lehte olmasına rağmen Kıbrıs Rûmları reddetti.
Reddetmelerinin temel nedeni de, Türk askerinin çekilmesi süresinin 14 yıla
yayılması ve garantörlüğün devâm etmesiydi. Kaldı ki, Yunan-Rûm tarafı, her
zaman Kıbrıs’ı bir Yunan devleti, Türkleri de azınlık olarak gördüklerini ifâde
etmişlerdir. 15 Ocak 2017’de Yunanistan’ın Radikal Sol Koalisyon üyesi Dış
İşleri Bakanı Nikos Kotzias, Kıbrıslı Türklere mümkün olan en azâmi ölçüde
azınlık haklarının verilmesini savunabilmektedir[6]. Azınlık hakları bile
kurulması öngörülen devletin âidiyetini ifâde etmektedir.
Bundan sonra da zaman zaman çeşitli öneriler ve taslaklar
sunuldu. Bunları da yine KKTC kabûl ederken, Kıbrıs Rûmları reddetti. Son
olarak Şubat 2017’de İsviçre’de yeniden başlayan görüşmelerin, son bölümü 28
Haziran 2017’de yapılacaktır.
Görüşmelerde toprak konusu, Annan Planı’ndan beri aşağı
yukarı benzer şekilde ilerlerken, son görüşmeler, daha ziyâde garantörlüğün
kaldırılması ve Türk askerinin adayı derhâl terk etmesi ile 1974’ten sonra
adaya yerleşen Türkiyelilerin geri gönderilmesi üzerine yoğunlaşıyor. Bu üç
nokta üzerinden, topluca hareket edersek, yanlış yapmış olmayız.
Bu maddeler üzerinde görüşme yapılması, ister şartlar
kabûl edilsin, ister edilmesin, berâberinde büyük bir sıkıntıyı da
getirmektedir. O da Türkiye’nin adanın kuzeyinde işgâlci olduğu yönündeki Yunan
saçmalığını, maâlesef Türkiye ve KKTC tarafından “de facto” olarak, kabûl ettiğidir.
Türkiye, maâlesef, 1983 yılında kurulan KKTC’yi yaşatma
gibi bir düşünceyle hareket etmiyor. Düşünce ve amaç belli. “Birleşik Kıbrıs”.
Görüşmeler ve hareket, tamâmen bu doğrultuda. Türk toplumunun elinde ne kadar
toprak kalacak, Türkiye’den gelenler ne olacak, Türk askerinin sayısı ne kadar
olacak, garantörlük olacak mı, olmayacak mı gibi… Bu görüşmeler, maâlesef,
fazlasıyla işgâl yönetiminin sona ermesi görüşmelerini çağrıştırıyor. Bunun ise
anlamı bellidir. “Biz, zâten Kıbrıs’tan vazgeçtik. Sorun, nasıl ve ne şekilde
olacağı”. Bu durum da, yeteri kadar iğrenç, zâten.
Bununla birlikte Kıbrıs konusunda, diğer durumlara da
bakmak da fayda var. Buna göre 14 Şubat 2017 târihinde Commonwealth (İngiliz
Milletler Topluluğu) internet sitesinde yer alan bir habere göre, Kıbrıs Rûm
Kesimi ile Commonwealth arasında kamu borçlarının ödenmesi ve yapılandırılması
için destek verilmesi konusunda bir anlaşma imzâlanmış[7]. Haberde yazılana göre
Commonwealth Sekreterliği Borç Kayıt ve Yönetim Sistemi, dünyâ üzerinde 2.5
trilyon dolarlık kamu borcu portföyünü yönetmekteymiş. Tabiî olarak, böyle bir
yardımın Rûm kesimi için ne kadar büyük bir destek sağlayacağını söylemeye
gerek bile yok.
Ayrıca İngiltere’nin, çözüm olması durumunda Kıbrıs’taki
üslerinden de toprak verebileceğini söylemesi de ilginçtir. 17 Haziran 2017
târihinde Hürriyet Gazetesi’nden Sevil Erkuş, Birleşik Krallık’ın Ankara
büyükelçisi ve Kıbrıs özel temsilcisiyle yaptığı söyleşide, büyükelçi Richard
Moore, anlaşma olması durumunda Kıbrıs’taki topraklarımızın bir kısmından
vazgeçebiliriz, demektedir ki[8], bu çok önemlidir. Gerçi
Annan Planı döneminde de bunu önerdiklerini söylese de, yaşananlara
bakıldığında İngiltere’nin böyle bir adım atması oldukça ilginç olmaktadır.
Özellikle Commonwealth’in Rûmlarla yaptığı anlaşmadan sonra böyle bir açıklama
üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.
Bir diğer ilginç gelişme de, Nisan 2017’de Katar
Petroleum ve Amerikan Exxon Mobil şirketleri, Kıbrıs Rûm Kesimi’nde
imzâladıkları anlaşmaya göre bu iki şirket, tartışmalı sularda Rûm kesimi
lehine, petrol ve doğalgaz araştırma ve sondajı yapacaklar[9].
Bir yandan İngiltere, Kıbrıs’ta çözümün her zamankinden
yakın olduğunu söyleyip, toprak vermekten söz ederken; bir yandan Katar ve
ABD’nin Rûm kesiminde yaptıkları petrol ve doğalgaz anlaşması, konuyu daha da
açık ve dikkât çekici bir hâle getirmektedir.
Bu durumda ister istemez Katar krizi ve Kıbrıs konusu da
insan aklına gelmektedir. Ancak elbette elde somut veri olmadan konuşmak, doğru
olmasa da, acâba diyerek sorduğumuz sorular, kafamızı karıştırmaktadır. Katar’a
her türlü destek verilirken, Katar’ın Rûm yanlısı tavrından sonra Kıbrıs’ın
kaderine terk edilmesi düşüncesi, ister istemez soru işâretlerine yol
açmaktadır.
Eğer Türkiye, 2002’den beri Kıbrıs’ı terk etmek üzerine
kurduğu politikadan vazgeçmezse, olacakları söylemeye gerek bile yok. Târih,
yaşananları göstermektedir. Girit ve Rodos’ta yaşananlar, Batı Trakya’da
yaşananlar, Kıbrıs’ın geçmişinde yaşananlar, yaşanacakların göstergesidir.
Üstelik Enosis’in ilân edildiği günü, resmî bayram hâline getiren, her fırsatta
Yunanlıktan dem vuran ve Türklerin azınlık olduğunu söyleyen bir Yunan-Rûm
tarafını göz önüne alırsak, her şey bütün açıklığıyla ortadadır.
Ancak unutmamak gerekir ki, vatan toprağını elden
çıkarabilenler, gün gelir her şeyini elden çıkarmak zorunda kalır. Kıbrıs
gittiği gün, bir sonraki adım İzmir ve İstanbul’a yönelik olacaktır. Çünkü
vatan, vatandır. Büyüğü küçüğü olmaz.
27
Haziran 2017
KUTLU
ALTAY KOCAOVA
[1] Durrel,
Lawrence, Kıbrıs’ın Acı Limonları, arka kapak yazısı, Can Yayınları, 4. Baskı,
Şubat 2014, İstanbul
[2] a.g.e.,
s.223
[3] Atsız,
Hüseyin Nihal, “Kıbrıs Konusu”, Ötüken, s.9, 15 Ağustos 1974
[4] BM
Kapsamlı Çözüm Planı (Annan Planı), 31 Mart 2004, Kıbrıs Konusunun Kapsamlı
Çözümü http://www.mfa.gov.tr/bm-kapsamli-cozum-plani-_annan-plani_.tr.mfa
(Erişim târihi:27.06.2017)
[5] Rum
Basını Haritaları Yayınladı, Selim Sayan, NTV, Lefkoşa muhabiri
http://arsiv.ntv.com.tr/news/187615.asp
(Erişim târihi:27.06.2017)
[6]
Uluçevik, Tugay, Cenevre “Ekselanslar” Kıbrıs Konferansı, 21. Türkiye
Enstitüsü, 21 Şubat 2017,
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/kibris/2017/02/16/8579/cenevre-ekselanslar-kibris-konferansi
(Erişim târihi:27.06.2017)
[7] Cyprus
to manage public debt with Commonwealth support, 14 February 2017
http://thecommonwealth.org/media/news/cyprus-manage-public-debt-commonwealth-support
(Erişim târihi:27.06.2017)
[8] Erkuş,
Sevil, “Kıbrıs’ta çözüm için toprak teklifi”, Hürriyet Gazetesi, 17 Haziran
2017
http://www.hurriyet.com.tr/kibrista-cozum-icin-toprak-teklifi-40492808
(Erişim târihi:27.06.2017)
[9] Şimşek,
Güntay, "Kıbrıs’ta Rum-Exxon-Katar ilişkisi tamam", Habertürk
Gazetesi, 11 Nisan 2017
http://www.haberturk.com/yazarlar/guntay-simsek-1019/1457460-kibrista-rum-exxon-katar-iliskisi-tamam
(Erişim târihi:27.06.2017)