Görsel: Okan Uzun
Kutlu Altay KOCAOVA
Giriş
Bilimsel bir konu incelenirken,
inceleyen kişinin her şeyden evvel bilimsel donanıma sâhip olması gerekir. Bu
ise en başta yeterince verinin toplanmış olması, sistematik olması ve inceleyen
kişinin, her türlü inancını, düşüncesini ve değerlerini ayrı tutmasını
gerektirir.
Târih bilimi de, diğer bilim dalları
gibi bir incelemeye tâbi tutulmalıdır. Yâni târihçi, incelediği konuda herhangi
bir önyargı taşımamalı, içinde yaşadığı zamana göre değil, incelediği zamana
göre değerlendirme yapmalıdır. Ayrıca o konuda yeterli sayıda veri toplamalı ve
ona göre bir sonuca ulaşmalıdır.
Diyebiliriz ki, inceleme esnâsında
inancı üzerinden hareket eden ya da inancını, kültürünü, geleneklerini ve genel
olarak yaşadığı toplumu aşamayan, onu geride bırakamayan bir araştırmacı,
kesinlikle bir değer ifâde etmez. Belki ulaştığı sonuç doğru olabilir ama yine
de yönlendirmeye yol açan ve bilimsel gerçek olmayan her sonuç, bilim açısından
kabûl edilemez.
Türklerin İslâm öncesindeki inancı
meselesi, uzun zamandır tartışılan bir meseledir. Çoğunluğu Türkiye
dışındakilerin oluşturduğu birçok târihçi, eski Türk inancının çok tanrılı
olduğunu savunurken, birçoğu Türkiyeli olan birçok târihçi de, tek tanrılı
olduğunu savunmaktadır. Bu noktada ben de eski Türk inancının çok tanrılı
yapısını ortaya koymaya çalışacağım. Bunu yaparken Yunan, Roma, Çin, Hind, Arap
ve diğer çok tanrıcı inançları da ortaya koyacağım. Bu arada şu soruları,
cevaplandırmaya çalışacağım.
·
Tanrı inancının temeli nedir?
·
Tek bir tanrıya inanıldığı iddiâsının
sebepleri nelerdir?
·
Birden çok tanrıya inanmak, gerilik ya
da ilkellik göstergesi midir?
·
Türklerde tanrı ya da tanrısal
özelliklere sâhip olan varlıklar hangileridir?
·
Melek, cîn ve ruh gibi soyut varlıkların
ve bunların tanrısallaşmasının sınırı nedir?
·
Çok tanrılı inançlara sâhip olan
toplumlar arasında ne gibi farklar ve ortak noktalar bulunmaktadır?
·
Coğrafyanın ve ekonomik yapının, inanç
yapısına etkisi nedir?
·
Tek tanrıya dayalı inançlar ile çok
tanrıya dayalı inançlar arasında ne gibi farklar ve ortak noktalar vardır?
Genel
olarak bu sorulara cevap aramaya çalışacağım ve meseleyi şu başlıklar altında
inceleyeceğim.
1. Tengri
inancı
a) Türk
inancında tanrılar ve tanrısal varlıklar
b) Bozkır
coğrafyasının Tengricilik üzerindeki etkileri
c) Tengricilikle
alâkalı kültler
2. Çok
tanrıcılık ve dünyâda çok tanrılı inançlar
a) Tengricilik
ile diğer çok tanrıcı inançların ortak ve farklı yönleri
1. Tengri
İnancı
İnsanoğlu,
târih boyunca doğaüstü güçlere inanmıştır. Coğrafyaya ve toplum yapısına göre
bu doğaüstü güç ya da güçlerin isimleri, güçlü, konumları farklı olmuştur. Bu
ise zaman içerisinde farklı inanç sistemlerinin ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. İnsanların kendileri, çevreleri ve genel olarak doğa ile ilgili
bilgileri arttıkça da inandıkları güç ya da güçlere dâir inançlarda değişiklik
görünmüştür. Doğa dinlerine göre kitaplara dayanan dinler, daha az değişim
geçirse de, kendi bünyesinde değişim yaşamayan hiçbir din yoktur. Her din, her
toplum, kendi yapısına uygun olarak inandığı doğaüstü güç ya da güçlere,
isimler vermişlerdir. Türkler, Tengri derken; Araplar (İslâm ile berâber bütün
Müslümânlar), Allah; Farslar, Hudâ; İbrânîler, Yehova ya da Eloh; antik
Yunanlar, Theos demişlerdir. Her inanç ise inandıkları doğa üstü güç ya da
güçlerin etrâfında şekillenmiştir.
Tengricilik,
Tengri’nin etrafından oluşmuş olan ve Macaristan’dan Büyük Okyanus’a kadar olan
bölgede yayılmış olan bir inanç sisteminin adıdır. Türklerin en eski inancı
olan Tengriciliğin merkezinde, en yüce varlık olduğu kabûl edilen Tengri
bulunur. Tengri’nin altında ise çocukları olan gök tanrısı Ülgen, yer altı
tanrısı Erlik Han ve bereket tanrıçası Umay ile bunların her birinin ayrı ayrı
çocukları ve hizmetinde görev yapan çok sayıda ruhlar bulunur. Ayrıca bu geniş
coğrafyanın farklı yerlerinde de zaman zaman farklı tanrılar ya da tanrıcıklar
bulunmaktadır.
Bununla
berâber bu inancın merkezinde, biraz önce dediğim gibi Tengri bulunur. Tengri
sözcüğü, genel bir kullanım olmakla berâber çeşitli Türk lehçe ve ağızlarında
birtakım söyleyiş farkları bulunmaktadır. Buna göre çeşitli Türk boyları ve
toplulukları, Tangra, Tangara, Tangrı, Tengri, Tengere, Türe, Tura şeklinde
isimlendirmişlerdir[1].
Çuvaşlar, Tura[2],
Türe veyâ Turi[3];
Kumanlar, Tengri[4];
Yakutlar, Tangara; Kumandinler, Tegre, Tengere, Tegri, Tengre; Karaimler,
Tangrı, Tanrı; Kırgızlar, Tenir[5] [6];
Karaçay ve Balkarlar, Teyri[7];
çeşitli Tatar boyları, Tere ve Tengre; Hakaslar, Tigir[8]; Tuvalar,
Deri, Deer; Anadolu ve Âzerbaycanlılar, Tanrı, Tan; Altaylılar, Tengri,
Tengeri; Şorlar, Tengri; Moğollar, Tenger, Tengri[9] [10];
Buryatlar, Tengeri, Tengri; Kalmuklar ise Tenger gibi isimler vermişlerdir.[11] [12]
Tengri’nin çok sayıda çocuğu bulunur
ve bunlar ayrı ayrı tanrılar olarak görev yaparlar. Tengri, evreni ve evrenin
içinde bulunanları yaratıp, yönetir. Bununla berâber gökyüzünü, Ülgen; yer
altını da Erlik Han yönetir. Ayrıca çeşitli Türk boylarında çeşitli isimlerde
farklı tanrı, tanrıcıklar ve çok sayıda yer-sublar ve ata ruhları bulunur.
Her birine ayrı ayrı tapınılan,
kanlı ya da kansız kurbanlar sunulan, duâlar edilen, adaklar adanan bu tanrı,
tanrıcık ve ruhlar ile insanlar, yâni dünyâ arasındaki köprüyü kamlar
(şamanlar) oluşturur. Kamlar, ak kam ve kara kam üzere ikiye ayrılır. Ak
kamlar, iyi ruhlar ile Umay, Ülgen ve Tengri ile görüşür, onlar adına hareket
ederler; kara kamlar ise kötü ruhlar ve Erlik Han ile görüşür, onlar adına
hareket ederler. Tedâvi, büyü, kâhinlik, falcılık, kurbanların ruhlara ya da
tanrılara ulaştırılması ve daha birçok şey, kamların görevidir.
Yine de günümüzde, özellikle
Türkiye’de, birçok araştırmacı ve târihçi, Tengriciliği tek tanrılı bir inanç
gibi kabûl etmektedir. Prof. Dr. Hikmet Tanyu başta olmak üzere birçok târihçi
bu görüştedir. Özellikle Hikmet Tanyu, “İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı
Dini”[13]
adlı eserinde, bu konu üzerinde durmaktadır. Tanyu, bu eserinde genel olarak
İslâm üzerinden çıkarımlarda yapmakta ve Tengri’nin tek olduğunu, diğerlerinin
ise, cîn, melek ya da ruh olduğunu söylemektedir. Ancak bunu yaparken yine
İslâm üzerinden hareket etmekte ve üstelik, Prof. Dr. Abdülkadir İnan’ı, İslâm
üzerinden değerlendirmek yapmadığı için eleştirmekte, Altay Türkleri’nin
günümüzdeki inanç ve ritüellerini kabul etmemekte ve “dejenere” olarak
nitelemektedir.[14]
Ayrıca halkbilimci Dr. Yaşar Kalafat[15],
târihçi Prof. Dr. Bahaeddin Ögel[16],
araştırmacı Sait Başer[17], Türkolog
Prof. Dr. Saâdet Çağatay[18]
ve târihçi Prof. Dr. Erol Güngör[19] gibi isimler de, Tengriciliğin tek tanrılı bir
inanç yapısı olduğunu düşünmüş ve söylemişlerdir. Bu konuda Prof. Dr. Bahaeddin
Ögel, İslâm’dan önce Türklerin tek tanrıya inandığını söylemekle berâber Kök
Tengri’nin üzerinde “Kan (Han) Tengri”nin bulunduğunu söyler. Her ne kadar
Ögel, böyle diyerek kendi tek tanrı iddiâsını çürütmüş olsa da, Kök Tengri’nin
gerçek anlamda bir tanrı olmadığını söyleyerek, iddiâsını güçlendirmeye
çalışmaktadır[20].
Türk tarihçiliğinin en önemli isimlerinden olan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu da,
“Türk Milli Kültürü” adlı eserinin, “Eski Türk İnancı”[21]
kısmında kitâbelerde Umay isimli bir tanrıçanın adının geçtiğini yazar. Ancak
kitabının ilerleyen sayfalarında eski Türk inancının tek tanrı inancı olduğunu
söylemekte bir sakınca ve çelişki görmez. İslâm inancına göre İslâm, ilk ve tek
dindir. İnanca göre daha sonra insanlar, bu dini bozmuşlar ve çeşitli dinlere
inanmışlardır. Genel olarak Tengriciliğin tek tanrılı olduğu iddiâsında
bulunanlarda da, bu inancın etkisinin yüksek olduğu görülmektedir. Hikmet
Tanyu’nun Tengri inancının, bir peygamber vasıtasiyle mi bildirilmiştir,
sorusuna “Bunun tesbiti bugünkü ele alınan kaynaklara göre mümkün değildir. Fakat
Kur’an-ı Kerîm’de her ümmete peygamber gönderildiği bildirilmiştir[22]”
cevâbını vererek, İslâmî kaynaklar üzerinden hareket ettiğini göstermektedir. Ayrıca
“Müslümanların adı Hz. İbrahim zamanında verilmiş. Bu duruma göre Türkler bir
Tanrı'ya ve ahlâka, ruhun ölmezliğine, âhirete, kadere v.b. inandıklarından
Müslümandı diyebiliriz”[23]
diyerek, iddiâsının temelini İslâm’a dayandırdığını göstermektedir. İlâhiyat ya
da diğer İslâmî alanlar için bu elbette olabilir ama herhangi bir inancın ele
alınmasında, bu yöntem, kesinlikle kabûl edilemez. Eski Türk inancının tek
tanrılı olduğunu iddiâ eden diğer araştırmacılarda da, bu kadar açık bir ifâde
olmasa bile kaynağın İslâm olduğu görülmektedir. Zâten Hikmet Tanyu’nun
dışındaki isimlerin, bu konuda Hikmet Tanyu’dan etkilendikleri, açık bir
şekilde belli olmaktadır. Bu sebeple diyebiliriz ki, Tengricilik inancını, tek
tanrı inancı gibi gösterebilecek hiçbir bilimsel veri bulunmamaktadır.
Kaldı ki, bir inanç, başka bir
inancın kuralları ya da değerleri ile incelenemez, değerlendirilemez. Kaldı ki,
bilimsel olarak bir inancın, tek ya da çok tanrıya dayanması ya da herhangi bir
tanrıya dayanmaması bir değer ifâde etmez. Dolayısıyla bir inancın, inandığı
tanrıların sayısı, onu değerli ya da değersiz yapmaz. Günümüzde Japonya ve
Güney Kore’deki çok tanrıcı inanç yapıları, nasıl ki, Japonları ve Korelileri,
ilkel ya da geri kalmış bir toplum yapmıyorsa; Almanya, ABD ve İngiltere’deki
gibi tek tanrıcı inanç yapıları da, onları ilkel ya da geri kalmış bir toplum
yapmamaktadır. Aynı şekilde Benin ve Ruanda’daki gibi çok tanrıcı inanç
yapıları, onları medenî ve ileri bir toplum yapmıyorsa; Afganistan ve
Sudan’daki tek tanrıcı inanç yapıları da, onları medenî ve ileri bir toplum
yapmamaktadır. Bu yüzden de Türklerin, geçmişte (ve günümüzde bir kısmının) çok
tanrılı bir inancın mensûbu olmuş olması, onların değerini azaltmaz, medenî ya
da ilkel bir toplum durumuna sokmaz. İleri ya da geri olmak, bambaşka bir
konudur.
Tengri inancının, toplumsal yönüne
baktığımızda, insanların günlük hayâtına ve toplumsal hayâta dâir kurallar
barındırmayan bir inanç olduğunu görürüz. Türklerin toplumsal ve günlük
hayâtını, seküler bir özellik gösteren “töre” yönetmiştir. Bununla berâber
inanca dâir kurallarında da boylar arasında farklılık olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun en bâriz örneği ise en yüce varlık olarak görülen Tengri adındaki
farklılıklar ile tanrılar hiyerarşisi diyebileceğimiz sistemdeki
farklılıklardır. Sonuçta herhangi bir kitaba ya da sisteme dayanmayan bir inanç
yapısında, farklılıklar olması normaldir.
Tengri inancını ele alırken, dikkat
çeken noktalardan biri de, Tengri inancının isimlendirilme sorunudur. Şamanizm,
Gök Tanrıcılık ya da Tengricilik olarak adlandırılan bu inancın
isimlendirilmesi konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bâzı târihçi ve
Türkologlar, şamanizm ya da kamcılık olarak adlandırılan sistemin din
olmadığını savunmaktadırlar. Bu konuda Türkolog Jean-Paul Roux, “Altay
Türklerinde Ölüm” adlı eserinde, “Hiçbir şekilde bir din olmayan bu özel pratiğin”[24]
diyerek, bu konudaki düşüncesini ortaya koymuştur. Rus bilim adamı
Shirokogorov, “Şamanlık … bir din olarak kabul edilemez”[25]
demiştir. Bir başka Rus bilim adamı Mikhailovski, Yakutların kendisine
“Şamanlık, Yakutlara göre bir inanç ya da din değildir, yalnızca belli
durumlarda oynanan bağımsız hareketlerden oluşan bir oyundur”[26]
dediğini aktarır. Rus Türkolog Jelobtsov F. Fedotoviç, şamanizmi reddetmemekle
berâber din değil, inanç ya da kültür olarak niteler[27]. Halkbilimci
Yaşar Kalafat, bu konuda “Tengricilik ile Şamanizmi eş tutmak Hikmet Tanyu gibi
birçok otoritenin tek tanrılı olduğu üzerinde durdukları Tengricilik’i
büyücülükle eş anlamda tutmak olur”[28]
demektedir. Kalafat, şamanizmi, büyücülük olarak niteleyerek, bir anlamda küçük
görmektedir. Bu ise değerlendirmenin bilimsel değerini ciddî biçimde
düşürmektedir. Târihçi Prof. Dr. Saadettin Gömeç de, “Şamanizm ve Eski Türk
Dini”[29]
adlı makâlesinde kamcılığın (şamanizm) din olmadığını söyler. Türklerde tek
tanrı inancının en ateşli savunucularından olan Hikmet Tanyu, şamanizmi hem
isim, hem kavram olarak reddetmektedir. Gerçi “Dinler Tarihi Araştırmaları”
adlı eserinin, “Eski Türk İnancında Olan Şamanist Türklerde Dağ”[30]
başlıklı bölümde, şamanizmi bir din olarak görmektedir. Tanyu’nun bu konuda,
ilerleyen yıllarda fikrini değiştirdiğini, yukarıda alıntı yaptığımız
“İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı Dini” adlı eserinden görebilmekteyiz. Târih
konularında yazarlık yapan ve hukuk târihçisi olduğunu iddiâ eden, hukukçu
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, târih yazıları yazdığı Türkiye gazetesindeki
köşesinde, “Şamanlık din değil”[31]
başlıklı yazıda, bu konuyu vurgulamaktadır. Hikmet Tanyu’nun izinden giderek
İslâmî kaynaklara dayalı olarak Türklerde tek tanrıcılığın olduğunu söyleyen
Ekinci, Türklerin, Türkistan’a giren Âsurlulardan dolayı yıldızlara, güneşe ve
diğer unsurlara taptıklarını söylemektedir. Açıkçası şimdiye kadar hiçbir
bilimsel eserde, Âsurluların Türkistan’a girdiği ve Türklerin inancını
değiştirdiği bilgisi yer almamaktadır. Ekinci, bu iddiâsına dayanak olarak
herhangi bir kaynak belirtmemektedir. Tabiî bu durum, iddiâsının geçerliliğini
ortadan kaldırmaktadır.
Şamanizmin din ya da inanç
olmadığını söyleyenlerin genel olarak dayanak noktası, İslâm, Hristiyanlık,
Mûsevîlik, Budizm, Zerdüştlük gibi belli bir sisteme sâhip olan dinlere dayalı
yaptıkları kıyaslamadır. Bununla berâber birçok târihçi ve Türkolog, şamanizmin
bir inanç sistemi ya da din olduğu görüşündedir. Sanat târihçisi Prof. Dr. Yaşar
Çoruhlu, “Türk Mitolojisinin Ana Hatları” adlı eserinde “Şamanizm, milattan
önceki devirlerden bu yana Türklerin ve çevrelerindeki toplulukların, İç Asya
ve Orta Asya’da yaşadıkları bölgelerde uyguladıkları ve şaman ya da kam adı
verilen din adamları aracılığıyla gerçekleştirilen bir inanç ya da uygulamalar
bütünüdür”[32]
demektedir. Son dönemde yetişmiş, en önemli şamanizm araştırmacılarından biri olan,
halkbilimci Prof. Dr. Mihály Hoppál, “Avrasya’da Şamanlar” adlı eserinde,
şamanizmi, sözcüğün geleneksel anlamı ile bir din olarak değil, bir inanç
sistemi olarak gördüğünü belirtir[33].
Bununla berâber Türkolog Prof. Dr. Abdülkadir İnan, “Tarihte ve Bugün Şamanizm”[34]
adlı önemli eserinin genelinde şamanizmin bir din olduğunu vurgulamaktadır. Türk
tarihçiliğinin en önemli isimlerinden biri olan Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi
Togan, “Hâtıralar”[35]
isimli eserinde, şamanizmin bir tabiât dini olduğunu ve bu yönüyle kitap dinlerinden
daha iyi olduğunu söylemektedir. “Umumî Türk Tarihine Giriş”[36]
adlı eserinin birçok yerinde de şamanizmi bir din olarak ele almaktadır. Ayrıca
“Oğuzların Hıristiyanlığı Meselesine Ait”[37]
adlı makâlesinde de Barthold’un Oğuzların Hristiyan olduğu iddiâsına cevap
vermekte ve Oğuzların Hristiyan değil, Şamanî (Şamanist) olduğunu belirtmektedir.
Türkiye’de yaşayan ve Rusya Federasyonu’na bağlı Hakas Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı’nın Türkiye temsilciliği görevini yürüten sosyolog Timur B. Davletov,
“Türkleri’nin Geleneksel Kamlık İnancı Bağlamında Kadın Haklarına Bakış”[38]
adlı makâlesinde, kamlık ya da şamanizmin bir din olduğunu belirtmektedir. Ayrıca
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından 16-17 Nisan
2007 târihinde düzenlenen “Yaşayan Eski Türk İnançları Bilgi Şöleni”nde “Kamlık
İnancında Kam (Şaman) ve Kümelenme Geleneği Üzerine”[39]
başlığıyla sunduğu bildiride de bu görüşünü ortaya koymaktadır. Kendisi de aynı
zamanda bir şamanist olan Davletov, sosyal medya üzerinden bu konudaki
tartışmaları eleştirmekte ve şöyle demektedir. “Kam dini mensubu insanlar,
başka dinler din değildir, demezken, diğer din mensupları, Kam dini konusunda
fikir ileri sürebiliyor”. Hakas bilim adamı Larisa Anjiganova, “Yaşayan Eski
Türk İnançları Bilgi Şöleni”nde sunulan ve “Geleneksel ve Çağdaş Hakas Kamlığı”[40]
adını taşıyan bildirisinde, Hakas inancını kamlık olarak isimlendirmektedir.
Altay Tengricilerinin en önemli isimlerinden olan Akay Kunayev, bu konuda şöyle
bir değerlendirme yapmaktadır. “Nasıl kelebek kışın kozada saklanır yazın
çıkar, tengricilik de Şamanizm’den öyle çıkmıştır”[41]. Bahaeddin
Ögel, şamanizmin bir inanç olduğunu kabul etmekle berâber, “Türk dininin en
dejenere olmuş bir tipi”[42]
olarak nitelemektedir.
Tengri inancının isimlendirilmesi
noktasında, elbette, bu konuda en başta bunun inancın mensuplarının hakkı
vardır. Bu konuda Hakas, Altay, Tuva, Saha ve bu inanca mensup olan birçok Türk
boyunun hem Tengrici adını, hem kamcı (şamanist) adını kullandığını görüyoruz. Ayrıca
şamanizm ya da kamcılık ismine karşı olanların bilimsel dayanaklarının da zayıf
olduğu görülmektedir. Çünkü bir inancı, başka bir inanca göre değerlendirmek
büyük yanlıştır. Bu kabul edilemez. Bu yüzden de kamlık ya da şamanizm
şeklindeki isimlendirmeler de doğrudur. Bununla berâber bu tartışmanın bir
tarafı olmamak adına, her iki kesimin benimsediği ve günümüzde de en çok
kullanılan Tengricilik ismini tercih etmekteyim.
Makâlenin devâmını okumak isteyenler, "Türk Çok Tanrıcılığı:Tengricilik" bağlantısı üzerinden, güncellenmiş
şeklini, PDF formatında, bilgisayarına indirebilir ya da okuyabilir.
[1]
İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, 3.
Baskı, s.28, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986
[2]
Beydilli, Celal, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, s.565, Yurt Kitap Yayın,
Ankara, 2005
[3]
Arık, Durmuş, "Çuvaşların Dinî İnanışları Üzerine, International Journal
of Central Asian Studies, Volume 11-1, s.21, 2007
[4]
Tavkul, Ufuk, "Codex Cumanıcus ve Karaçay-Malkar Türkçesi", Türk
Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, s.15, ss. 74, Bahar 2003
[5]
Erşahin, Seyfettin, “Kırgızların İslamlaşması Üzerine Bazı Mülahazalar”, c.39,
s.1., ss. 398, Ankara, 1999
[6]
Dıykanbayeva, Mayramgül, “Kırgız Türklerinde Evlilik ve Buna Bağlı İnanışlar”,
s.49, ss.141, Erzurum, 2013
[7]
Tram-Semen, Sofi, Atalarımız Hunlar, s.87, Kaynak Yayınları, İstanbul 2007
[8] Davletov, Timur B. (Türkiye Türkçesine
aktaran), Huban Arığ, Hakas Türkleri’nin Kahramanlık Destânı, s.207, Türksoy
Yayınları, Ankara, 2006
[9]
Temir, Ahmet (çev.), Moğolların Gizli Tarihi, iç kapak, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1995
[10]
Çingiz Kaan’ın atalarını, doğumunu, yükselişini ve ölümünü anlatan “Moğolların
Gizli Tarihi” adlı eser, Moğolca, “Müngke Tengri-yin Küçü-dür” (Sonsuz
Tanrı’nın gücüyle) ifâdesiyle başlar.
[11]
Beydilli, Celal, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, s.535, Yurt Kitap Yayın,
Ankara, 2005
[12]
Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.20-21, Kabalcı Yayınları, 4.
Baskı, İstanbul 2012
[13]
Tanyu, Hikmet, İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı Dini, Ankara Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi Yayınları, no. 148, Ankara 1980
[14]
a.g.e., s.178
[15]
Kalafat, Yaşar, “Geçmişten Günümüze Türklerde Din ve İlgili Bazı Meseleler”
Serhat Kültürü Dergisi/Çobanoğlu Özel Sayısı, Ocak-Şubat 2006, s.30-33
[16]
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
2014
[17]
Başer, Sait, Kök Tengri, Gök Tanrı'nın Sıfatlarına Esmaü'l-Hüsna Açısından
Bakış, İrfan Yayınları, İstanbul 2011
[18]
Çağatay, Saadet, Kazakça Metinler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1961
[19]
Güngör, Erol, Tarihte Türkler, s.61, Ötüken Yayınları, 8. baskı, İstanbul 1997
[20]
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.12, MEB Yayınları, Ankara, 2001
[21]
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, s.302, Ötüken Neşriyat, 16. Basım,
İstanbul, Kasım 1997
[22]
Tanyu, Hikmet, İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı Dini, s. 181, Ankara
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, no. 148, Ankara 1980
[23]
a.g.e., s.184
[24]
Roux, Jean-Paul, Altay Türklerinde Ölüm, s.28, Kabalcı Yayınları, İstanbul 1999
[25]
a.g.e., s.28 (Shirokogorov, General Theory of Shamanism among the Tungus,
NCBRAS, 1923, s.248)
[26]
a.g.e., s.29 (Mikhailovski, Shamanism in Siberia and european Russia, JAlns,
1895, XXIV. Cilt, s.63)
[27]
Fedotoviç, Jelobtsov F., “Saha Yeri ve Saha Türkleri”, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, c.16,
s.27, ss.237, Ankara, 1992
[28]
Kalafat, Yaşar, “Geçmişten Günümüze Türklerde Din ve İlgili Bazı Meseleler”
Serhat Kültürü Dergisi /Çobanoğlu Özel Sayısı, Ocak-Şubat 2006, s.30-33
[29]
Gömeç, Saadettin, “Şamanizm ve Eski Türk Dini”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, sayı:4, s.47 Denizli 1998
[30]
Tanyu, Hikmet, Dinler Tarihi Araştırmaları, Ankara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Yayınları, no. 120, Ankara 1973
[31]
Ekinci, Ekrem Buğra, “Şamanlık din değil”, Türkiye Gazetesi, 03.09.2008
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/prof-dr-ekrem-bugra-ekinci/386438.aspx
(Erişim târihi: 05.08.2014)
[32]
Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.15, Kabalcı Yayınları, 4.
Baskı, İstanbul 2012
[33]
Hoppál, Mihály, Avrasya’da Şamanlar, s.21, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2012
[34]
İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, 3.
Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986
[35]
Togan, Zeki Velidi, Hâtıralar, s. 68-69, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2.
baskı, Ankara 2012
[36]
Togan, Zeki Velidi, Umumî Türk Tarihine Giriş, Cild 1, En Eski Devirlerden 16.
Asra Kadar, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları, 3. baskı,
İstanbul 1981
[37]
Togan, Zeki Velidi, “Oğuzların Hıristiyanlığı Meselesine Ait”, Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı 27/2, s. 527,
Aralık 2012
[38]
Davletov, Timur, “Türklerin Geleneksel Kamlık İnancı Bağlamında Kadın Haklarına
Bakış”, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Bülteni, Sayı: 1, Yıl: 1, Eylül
2004, s.5-6
[39]
Davletov, Timur, “Kamlık İnancında Kam (Şaman) ve Kümelenme Geleneği Üzerine”, Yaşayan
Eski Türk İnançları Bilgi Şöleni: Bildiriler, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, s.89-97, Ankara 2007
[40]
Anjiganova, Larisa, “Geleneksel ve Çağdaş Hakas Kamlığı”, Yaşayan Eski Türk
İnançları Bilgi Şöleni: Bildiriler, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, s.15-21, Ankara 2007
[41]
Kapağan, Enver, “Gök Tanrı İnancı ve Bu İnanç Sisteminin İçinde Alkış, Dua ve
Dilekler”, Turkish Studies, Volume 9/3, Türk Dili ve Edebiyatı Özel Sayısı, s.
801, Winter 2014
[42]
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.13, MEB Yayınları, Ankara, 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder